2013 MAYISINDAN GELEN - OKU VE UYAN

Yazıyı hem okuyup hem  fon müziğini dinlemek istiyorsan  playa bas
BU YAZI  (UYANDIRMA PROJESİ) FACEBOOK SAYFASINA AİTTİR,

DÜZENLEME VE JENERİK MÜZİK KEYZAMAN GROUP TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

UYANDIRMA PROJESİ FACEBOOK SAYFASI İÇİN TIKLA

BÖLÜM-1

Türkiyede ‘’Elif’’dergahı denilen dergahın ‘’mim’’kapısı denilen

kısmından geçtik ve büyükçe bir salonun ortasında hilal şeklinde oturan

öğrencilerin yıldızı gibi bir noktada sessizce kafasını eğmiş
dua eden bir hocaefendi yada bir manevi zatı gördük.Sessizce bizde ikinci

hilalin tamamlayıcısı gibi arka kısma kurulduk.Herkes neyi bekliyordu

bilmiyordum.Bu hoca ve bu insanlar kimdi onu da bilmiyordum.Daha önce hiç

görmediğim insanlar.



Ardından başlarındaki heybetli hoca:’’Yedinci yol ulu bir yoldur

kardeşlerim.Bir kimsenin havada uçtuğunu,denizde yürüdüğünü görseniz

bunun Allah teala için hiçbir önemi yoktur.Önemli olan takvadır.Hakkı

yerine getirme durumudur kişinin.Şimdi buraya bir kişi gelecek.Siz sakın

hallere aldanmayın.İşin nasıl olduğunu irdelemeyin.Siz söyleyeceklerini

dinleyin.’’Dedi.



Tabi ben gördüklerime inanamazken bu olay oradakilerin alıştığı bir

şeymiş gibi normaldi.Sadece bana anormal geliyorsa,sözlerini de benim

içim söylemiş olmalıydı.Çünkü ben ilk defa

katıldım.Unutmamalıydım.Düşündüm ve


dedim ki:saat 01:30…17 temmuz 2012…unutma bu tarihi hakan.


Birden hilalin ortasına bazı yerleri çizik,botunun birisinin altı kalkmış

ve parmakları kanamış olduğu görülen,yüzbaşı olduğu 3 yıldızından belli

olan ,vurgulu konuşan bir asker geldi.Bu asker sanki bu manevi zatın

eriymiş gibi o ne sorarsa ona cevap veriyordu.


Hocaefendi sordu:’’Ne oldu anlat bakalım komutan


!Yo yo yo yo yo yo…bu olamaz!olamaz bu!bir çeşit büyümü yapılıyor len

sana!kendine gel!olamaz!oluyor işte.hepsi gerçek olum.Nedir bu kapı mı

açıldı?nedir yani kara delik mi oluştu?Olamaz?iyide şeytanın yaptığı

,Allahın sevmediği şeytanın yaptığı oluyor da sevdiği bir kuluna neden

nasip etmesin.Hem kendi de demedi mi bunların hiçbir önemi yok diye.



Hocaefendi bize:’’ 2013 yılının mayısından geldi komutan ‘’dedi.Komutan

anlatmaya başladı.‘’Efendim her şey sizin dediğiniz gibi oldu.Ramazan

ayında ordumuz çok iyi bir şekilde pkklıları püskürtse de saldırıp şehit

verdirmeye devam ettiler.Barzani kürt devleti istiyordu.Her ne kadar

Türkiyeye ben size tabiyim mesajı verse de geceleri evinin önüne İsrail

ajanlarının jipleri geliyordu.Türklerin korkuttuğu barzaniye İsrail

ekipleri güven ve cesaret veriyordu.Tabi savaştan öncede bdp denilen ama

hiçbiri islam dininden olmayan grup,2012 ve 2013 Kürtlerin yılı olacak

diye sansasyonel eylemler ve mitingler yapmaya başladı.sizin daha öncede

dediğiniz gibi esedden sonra işi Türkiyeye getirme operasyonunu

başlattılar.pkk saldırıları artıyor fakat ordumuzun onlara karşıda

cengaver mücadelesi devam ediyordu.abd bir taraftan Türkiyeye el altından

kürt devletini tanı pkkyı bitirelim mesajı verirken ,İsrail kürt

devletini tanı güney kıbrısta ve ülkemde pkklı eğitiyorum diyordu.İran

ise suriyeyi savunma sevdasından dostunu düşmanını seçemez oldu.rusya

kendi üs bölgesinin derdine düştü.’’dedi

.
Hocaefndi:’’pekala komutan!siz neden bu haldesiniz anlatın bakalım.!dedi.


Komutan:Türkiye sonunda suriyeye girdi.çok şiddetli çarpışmalar olurken

içimizde özellikle bdp denilen parti ve muhaliflerle bir ksım medya

basbasbağırıyordu.Çünkü Türkiyenin kuzey ırak bölgesine de girmesinden

korkuluyordu.iran birden saf değiştirdi.burada Türk ordusuna karşı

mücadeleye girişmedi.bu,tüm dünyayı şaşırtan bir manevraydı.iranın

uyutulduğunu zannediyordu herkes.Biz suriyede savaşırken İsrail

uçaklarından bir kısmıyla da savaşmaya başladık.çünkü o bölgede bize

karşı esede destek veriyorlardı.İsrailin kurulacak devlet projesine

mükemmel derecede darbe indirmiştik.150 savaş uçağı birden harekete

geçmişti.çok şiddetli çarpışmalar oluyor,şehit haberleri geliyor,fakat

Türk ordusu dağı taşı deliyordu.Hem ülke olarak hem ordu olarak sanki bin

yıllk bir sinirle oradaydık.abd ,birden Türkiyeye operasyonu durdurun

demeye başladı.İsrail uçakları bizim bir savaş gemimizi darmadağın

etti.Bizimkilerin gözü döndüğü için israile bomba yağdırmaya başladık.



Ürdün ,mısır,Arabistan ve tüm Müslümanlar Türkiye için savaşma adına

cephe açmıştı.Abd de işin içine girdi.oradaki rus üssünü Türk bayraklı

f16 larla bombalayıp uçak gemilerine döndürdü.bunlar özel olarak

hazırlanmış f16 lardı sanırım.Ruslar durumu kısa zamanda farketti ve

oyuna gelmedi.Abd uçak gemisine gönderdikleri füzelerle ortalığı tam bir

cehenneme çevrdiler.İsrail ankaraya 3 nükleer füze gönderdi 2 si ankaraya

düştü.çünkü bizde balistik füze önleyici savunma sistemi yoktu.israilin

savaşa girmesiyle birden,bizden olmayan yani kürt olmayan bir çok

Güneydoğulu sokakları ana baba gününe çevirdi.her yer bdp ve pkklılarla

kaynıyordu.aynı anda 100 karakola ve emniyet merkezine saldırı haberleri

de geliyordu.iran ise daha işin içinde değildi.pakistana koridor açmıştı

bize yardım etmesi için.İsrailin attığı atom bombasına karşılık

gecikmedi.



tel avivde İki nükleer patlama oldu.iran bunu fırsat bilip yüzlerce

füzeyi israile yolladı.bine yakın abd uçağı ise rusya üzerindeydi.Çinden

ve koreden abd üzerine yol alan bine yakın füze gönderildiği

söylendi.ermeniler de doğudan bize savaş açtı.fakat sizin öneriniz

üzerine çok daha önceden KAFA KOPARAN tim dediğimiz askerlerimiz

güneydoğu ve doğudaki isyancıları fena faka bastırdı.Gemilerle ve

uçaklarla İsrail üzerine inecek komando ve askerlerimiz,aşırı derecede

sinirliydi.birbirleriyle konuşurken ‘’en az beş tane öldürmeden

ölmeyeceğim diyorlardı.400 e yakın nükleeri olduğu söylenen İsrail,bir

anda cehenneme dönmüştü.Bizim ankaramız ise yok oldu.



Ben yerin 450 metre altında ,patlamadan 10 gün sonra dışarı çıkıp

generalin verdiğini istanbula ulaştırmak üzere çıktım.ürettiğimiz

haberleşme sistemi sayesinde elektriğe ihtiyacımız kalmadı.her yere

ulaşıyorduk.Sonra Avrupa ve amerikadan Türkiyeye 960 bin askerin işgal

planı devreye girdi.asıl çatışma şimdi olacaktı.



2012 nin kasımın da başladı tüm bunlar.960 bin kişilk bu orduya karşı da

bu yüzyılın destanını yazdık.pişman ettik.ancak bizden milyonlar öldü.çok

feci psikolojik savaş yaptılar.çok tacizler oldu.’’dedi.



Hocaefendi:Peki bin yıldır islama hizmet etmiş bu devlete nankörlük yapan

ve BEN TÜRKİYEYE KATILIYORUM DİYEMEYEN BARZANİYE ne oldu dedi.



Komutan:’’efendimiz sizin dediğiniz gibi oldu.kafir olarak öldü.o ve

ekibini yok eden füze kemiklerini bile toza çevirdi.bdplilerden,sırtını

israile ve abdye dayanarak kendini çok güvende hissedenler,KAFA KOPARAN

timi tarafından çok feci öldürüldü.nankörlüğün sonuydu.Keşke barıştan

yana olan TÜRKİYEYE BU COĞRAFYALARI TESLİM ETSEYDİLER.İsrail bile durumun

bu derece olacağını bilseydi tüm ortaduğuda nifak için çalışmazdı

heralde.’’dedi.


Hocaefendi:Evladım.Hak ile batıl mutlaka ayrılacak.’’dediği an her şey

kayboldu.Kendi kendime hayal mi görüyorum diye çok söylendim.tam bu

sırada hocaefendi bana:‘’hangi hülyalara daldın derviş!Söyle bakalım adın

nedir senin?’’dedi.


Ben biraz kekeledikten sonra hakan efendim dedim.Yüzbaşı hakan!Sonra

kendi kendime :’’aman Allahım!olamaz.kendimi nasıl tanımamıştım.yüzüm,

gözüm siyah…kan içinde…işte o bendim.o hakan bendim.Aman ALLAHIM

OLAMAZ!bu,bu,bu nasıl olur?




BÖLÜM 2




Yaklaşık bir saat sonra kendime geldiğimde bayılmış olduğumu

farkettim.Hocaefendinin odasına yatırmışlardı beni.Başımda tarif

edemediğim bir ağrı vardı.Ağlamaya başladım durduk yere.Birisi hz

muhammedin aşkını içime yüklemişti sanki.Taş gibi bir kalbe sahip olan

birisi olarak bu nasıl olmuştu.Sanki göğe yükselip inmiştim.İçim:


’’Ya rasülullah,ya rasülullah!Seni çok se
viyorum.Müslümanların yanında ol!Ya rasülullah!Kabede Müslümanlara namaz

kıldırırken yanımda ol.Ya resulullah!Ne olur sarılayım sana bir

kere!derken Hz Muhammed sallallahü aleyhi vesellem karşımda durdu ve

heybetli bakışları arasında kılıcını çekip bana verdi

ve:‘’Al bakalım bu kılıcı güzel ordunun komutanı!’’dedi.

Derviş!DİYE BİR SES GELDİ.ben uyanmamışmıydım.Allahım rüyamda resulullahı

görüyordum.


Hocaefendi bana:’’ne gördün anlat bakalım derviş.Yoksa herkese kolay

kolay nasip olmayan bir rüyaymıy dı bu?dedi.


Ben hafif kalkıp duvara yaslandım.Ne konuşacağımı bilemiyordum.hocaefendi

bana sayıkladığımı söyledi.Galiba sayıklarken rüyamda kimi görmüş

olduğumu anlamıştı.Size anlatmak istiyorum dedim.Rüyamı tamamen

anlatmıştım.Daha önce hayatımda hiç tatmadığım ve karşılaşmadığım bir

duygu ve enerjiyle karşılaştığımı söyledim.Bu enerji bu sevgi onun benim

yanımda olduğu hissi öyle bir şeydi ki,sadece 10 kişi bana dünyayı

fethetmek için yetebilirdi.Sırlarla dolmuştu içim bir anda.



Hocaefendi:’’Evladım!Selahaddini eyyübi adlı yüce komutan ,devamlı hayat

bin kays el harrani hazretlerinin yanına gider duasını

alırdı.o,selahaddine:Dua ordusu olmadan kılıç ordusu olmaz

selahaddinim.Bizi ziyarete devam edesin inşallah der ve kendi de arkasına

aldığı erenlerle savaş meydanında harp ederdi.Selahaddini eyyübi savaş

meydanındaki harbine başlamadan önce:

‘’Sizin içkiye ve dünyaya sıkı sıkıya bağlı olan askerleriniz gibi benim

de ölümü onların istediği şeyden daha fazla isteyen askerlerim

var.’diyordu.Senin gördüğün rüyada RASÜLULLAH sana kılıcını vermiş.Yani

sen Müslümanların komutanı olacaksın.askeri kanat senden sorulacak.Ama

elimizden geldiği kadar savaşın çıkmaması için mücadele vereceğiz.olanca

gücümüzle barış için uğraşacağız.Gerçektende bugün Amerika denen devletin

içine sızmış şeytani ve Siyonist yapı,Türkiyeyle çok yoğun bir şekilde bu

devleti kızıştırmak istese de manevi erenler fırsat vermiyor.Oradaki

sağduyulu insanları da uyarmak ve islamı tanıtmak bizim vazifemiz.Rusyada

da Almanyada da Türkiyede de var bu yapı.Dünyanın tüm banka

,medya,istihbarat,ordu sistemlerine sızmış.Her ülkeden en az beş tane en

büyük zenginleri kendisine çelik halatlarla bağlamış.İranda farklı bir

rol ve görevde bizde farklı abd de farklı rusyada farklı…Bize gelen

haberlerde ‘’Cinleri kullanıp mars adlı gezegenden dünyaya

saldırtacakları ‘’ŞEKLİNDE BİR OYUN KURGULADIKLARI DA

SÖYLENİYOR.Yaptıkları her oyun başlarında patlayacaktır inşallah.ortaya

çıkarılan her oyunları bitmeye mahkumdur.’’dedi.



Efendim siz galiba ölüm kardeşliği yada illüminati denen gruptan

bahsediyorsunuz?diye soru şeklinde bir karşılık verdim.Derviş,biz seni

çağırdığımızda buraya getirileceksin.Burayı kimse bilmez.Allah izin

vermediği müddetçede kimse bulamaz.Ben onların hepsine akıl veren sionist

3 kahinden ve onları da yöneten şeyden bahsediyorum.Tek amaçları var.Uzay

dinini getirmek için bir ön temizliğin şart olduğuna inanmaları…Kasım

ayına kadar gelişmeler ,oyunlar,senaryolar çok hız kazanacak.Abdye yardım

ettiğiniz gibi irana da rusyaya yardım edin.Biz burada Türkiyeye el

atacağız.bu nifak yapılar medyamızda,vakıflar adı altında şehirlerde

oldukça bu ülkede provakasyonlar,fitneler durmayacaktır.Tüm ordu

kademelerine ve devlet kademelerine senin gibi seçtiğimiz

erenlerimizle,mesajlarımızı gönderiyoruz..



-Suriyede esed denilen o şahıs sonrası Türkiyenin hakim olmayacağı bir

yapının oraya sürülmesi sonucu BU SAVAŞ PATLAK VERECEK.abd,kürdistan

denilen hayalinden ,İsrail arzı mevud denilen olaydan vazgeçmezse bu

savaşın olacağı hükme bağlanacak.Orada ne olursa olsun Türkiyenin

hükümran olduğu mısırdaki gibi bir yapı şart.Abd şunu bilmeli.Okyanus

ötesinden gelip de burada suriye denilen bir devleti kurma görevi onun

işi değil.Kim oyuna getiriyor abd yi.Eyaletleri sürekli iflas

ediyor.Gidişatı hiç de iyi değil.Kasım seçimleriyle tüm savaş unsurları

kullandırılacak abdye.abdnin savaş makinalarıyla ülkeler yerle bir

edilirken,abd de yerle bir edilecek.Böylece İsrail denen siyonist

yapı,bir taş da çok fazla kuş vurmuş olacak.Türkiyenin olağanüstü çalışma

dönemidir bu dönem.Gerisi Allaha kalmıştır derviş!Manevi levhalara

yazılmıştır.En güçlü manevi erenler bizdedir ve çıkacaktır.Osmanlıda

bizim içimizde ekmek verdiğimiz torunlar,bugün kalkmış bize kafa

tutuyor.Türkiyenin korkacak hiçbir şeyi kalmamıştır.Tüm Ortadoğu ve

Kafkaslara hakim olmak için tam vaktidir.



Hocaefendi:-Hakanım.Sana ,vakti gelince 300 bin yetişmiş ve gözü pek ordu

verilecek.Bu saatten sonrada hiç bırakılmayacaksın.Gözümüz hep üzerinde

gönlümüz hep senledir.Resülullahı unutma!’’dedi.


Ardından bana bir bardak su uzattı.Suda hafif pembelik vardı.içtim

.İçtikten sonra kafam dönmeye başladı.Kendimi askeri bir helikopterin

içinde uçarken buldum.Karşımda bir asker duruyordu.O hemen kendine çeki

düzen verdi ve:Komutanım bu suyu içmeniz söylendi diyerek bana bir pet

şişe su verdi.Galiba içine girdiğim yapının ,şuan görülmesini

istememişlerdi.Ne olur ne olmaz diye.Çünkü eğer görseydim,beni bulan

birisi akıl okuma yöntemiyle oranın resmini çıkarabilirdi.Böyle daha

iyiydi.Hiç bir fikrim yoktu.Gördüğüm tek şey o kapı üzerindeki mim harfi

ve girişteki ışıklarla süslü elif dergahı yazılı oymaydı.Kendi kendime

çok az bir süren var hakan!dedim.Bana nasıl yardım edilecekti acaba.En

azından benim kendi kafamda oluşturduğum bir yapı mevcuttu.ORDUMUZDA

ASLA,İSRAİLDEKİ AĞLAMA DUVARINA GİDİP İBADET EDEN BİR GENERAL

BULUNMAMALI!eğer büyük bir savaş olursa,bu ,arkadan hançerlenmem anlamına

gelebilir.ancak elimden geldiği kadar da barış için uğraşmalıyım.BARIŞ

İÇİN UĞRAŞMANIN EN ETKİLİ YOLU,SAVAŞ İÇİN UĞRAŞANLARI,NİFAK SEBEBLERİNİ,3

KAHİN TEŞKİLATINI YOK ETMEK…




BÖLÜM-3-




‘’Helikopter içinde yarı sarhoş bir vaziyette üsse gelmiştim.Aşağı

indikten sonra önce bir genleştim.Hala böyle şeylerin olduğuna

inanamıyordum.Hala rüyada olduğumu düşünüyordum.Odama giderken aklıma

arkadaşım Mehmet Aktürkün yanımda olmadığı geldi.Beni oraya gözlerimi

bağlatıp ,bana sürpriz yapacağını söyleyerek götürmüştü ama benim için

sürpriz değil bir şok olmuştu bu.



Odama girer girmez yanımda benimle gelen ,tanımadığım genç asker, bir

isteğim olup olmadığını sordu.Ben olmadığını söyledim.Ardından üssün

personel için olan bölümünde olacağını bir isteğim olduğu zaman kendisini

çağırabileceğimi söyledi ve komut verip gitti.Bu askerde nerden çıkmıştı

böyle?Anlam veremediğim olayların içine istemeden mi sürükleniyordum

yoksa?Hep kendime,kontrolün bende olduğuna dair güvensem de ,içimde

,artık kontrolün benden çıktığına dair acayip bir his olduğunu

sezinliyordum.

-Hemen üzerimdekileri çıkardım.Geçtim koltuğuma oturdum.Ayaklarımı

masamın üzerine uzattım .Tam o sırada penceremden bakarken bir f16’nın

indiğini gördüm.Ellerimi saçlarıma götürdüm ve saçlarımı sağa sola

kıvırmaya başladım.Tavana baktım uzunca bir müddet.Bedenimin içindeki şey

her neyse artık ruh mu enerji mi çıkmak istiyordu tam yüreğimin orta

yerinden.Bu enerji,bu heyecan,bu sıkıntı,bu

kararsızlık,kontrolsüzlük…Derken dikkat etmediğim bir şey olduğunu gördüm

masamın üzerinde.Bordo renkli bir zarf…zarfın ağzı ay yıldızlı balmumu

gibi kırmızı bir şeyle kapatılmıştı.Elimle zarfa zarar vermeden zarfı

açtım.Çok heyecanlandım birden.Olaylar durdurak bilmeyecek galiba

dedim.Zarfın arkasında ve önünde başka hiçbir şey yoktu.İçinden tek

yapraklık kağıdı çıkardım ve bana mısın demeden okumaya başladım.Şunlar

yazıyordu:



‘’P’’TİM KOMUTANINDAN…Saygılar Hakan BEY!Bundan sonra size,belli bir

vakte kadar eğitimimiz bu şekilde verilecek.Elektronik yok…Bizim

görevlendirdiğimiz askerimiz odanıza bırakacak ve gidecek.Odanız kapalı

da olsa biz açıp koyacak ve tekrar kapatacağız.Eğitim sonunda yine farklı

bir şekilde sizi yanımıza getireceğiz.Bu kısa açıklamadan sonra hemen

başlamak istiyorum.



Bundan bir yıl önce ,ekibimizin 114 OLAY 114 ÇÖZÜM adlı

kitabını,internete bilinçli olarak verip,düşmanlarımıza ,yaptığınız ve

yapacağınız her hamleyi biliyoruz!Yaparsanız karşılığında olacakları ,ve

ödeyeceğiniz bedelleri hesap ederek işe koyulun mesajını vermek

istedik.Tabi bu kitabın sadece bir kısmını sızdırarak da halkımızdan çoğu

insanın da hazırlanmasını sağladık.Başımızdaki manevi erenle 2002 de

kurduk bu timi.Ne yazıyordu bu kitabın verdiğimiz bölümlerinde:-Tüm

ortadoğunun karıştırılma sebebinin meselenin suriye getirilmesi için

yapıldığı,birden suriyeye karşı bir şey yapılacak olsaydı bayağı dikkat

çekeceği…-Meselenin suriyeye getirilme sebebinin ise Türkiyeyi zor

durumda bırakmak olacağı ve suriyeye abnin uçak gemisinin tüm bu

sebebleri bahane ederek geleceği…-Suriye meselesi bittikten sonra

güneydoğuda karışıklık çıkarılacağı ve bu yoğun karışıklıklara sert önlem

alan Türk devletinin batı ve İsrail basınında TÜRKLER KÜRTLERİ

KATLEDİYOR!şeklinde verileceği…-İsyancı ve pkklıların katledilmesine

rağmen ,batı ve israilin Kürtler katlediliyor diyerek isyancılara yoğun

silah yardımı yapacağı…-Belli bir zaman aralığından sonra Ağrıdan Adanaya

kadar bir yay çizilip buralara 960 bin askerin gireceği…-Erzurumun

direnmesine rağmen oraya yardım edilemeyeceği…-bdp denilen partililerin

her yerde provakasyona yardım edecekleri,güneyde 150 karakolun aynı anda

basılacağı…-uçaklarla füzelerle atom bombalarıyla deprem silahları ve

biolojik silahlarla çok yönlü bir saldırıya maruz kalacağımızı,İsrail

askerlerinin öldürdükleri Türk komutanları ve tacizlerini medya ve

internete verip psikolojik savaşı en üst düzeye çıkaracakları…-Başbakanı

kaçırıp,cumhurbaşkanını yok edeceklerini…-İstanbul dışında her yeri

harabeye çevireceklerini,istanbulda ise:



-YENİLMEZ DENİLEN TÜRKLERİ YENDİK.ŞİMDİ DE DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ÖZEL

HAZIRLANMIŞ FÜZEMİZLE ŞEYTANIN YUVASI KABEYİ vuracağız

diyeceklerini…-Ulukışla denilen yerde Türk ordusunun tarih yazıp 250 bin

askeri yok edeceğini…-bu sürece gidilirken içerdeki muhalefetin ihanetini

ve kurumlarımıza sızmış olanların hainliklerini…Ve daha bir çok şeyi

yazdık.Bu olayları verdik ama tabiki çözümlerini vermedik.Her şey bizim

istediğimiz gibi gidiyor.Türk devleti bushun devrilmesinde önemli bir rol

oynadı.Obamaya da destek çıkıyor ve çıkmalı da zaten.GERÇEK İNCİL her an

piyasaya çıkarılabilir.Abd ile Türkiyeyi savaştırma senaryosu her safhada

devam etsede sürekli oyunlar bozulmakta…Bizim verdiklerimizin bir

kısmının onlar tarafından da görülmesi,içlerine düştükleri oyunu

anlamalarına neden oldu.ama tabiki bu yetmeyecektir.Şuan aynı oyunu

suriye üzerinden yine abdyi kullanarak yapmaya çalışsalar da başarılı

olamayacaklar.Bilmen gereken şey şu:Türkiyede her ne zaman bir yazar yada

bakan mason locaları dosyasını açsa,diğer gün şehit haberleri

geliyor.ardından gündem değişiyor.İstihbarat açığından komutan hatasından

vs vs vs bahsediliyor.Kimse içimizdeki hainlerin pkk sızmalarında ne

kadar etkiye sahip olabileceğini sorgulamıyor.Bu localar koca bir devleti

yıktı.Koca bir hakanı devirdi.90 bin askeri kurşun atmadan yok ettiren

komutanlarını tarihe kahraman olarak geçirdi.



-Atatürkü zehirledi ,sirozdan öldü diye beyinlere kazıdı.Bush

devrilmeseydi bizim manevi liderimizin yazdıkları adım adım

gerçekleşecekti.ABDnin içindeki lobiler sebebiyle gerçekleşme ihtimali

yada sinsice gerçekleşme ihtimali halen mevcut.Basına bak!hep ölen

şehitlerimizi veriyor.zayiata uğrayan ve Türkiyeyi karıştırmak için gelen

pkklılardan hiç bahsetmediği gibi bahsederken de ‘’ASLINDA ÖLDÜRME YOK

HEPSİ YALAN DİYE BAHSEDİYOR.’’işte bu,zaten bizim manevi liderimizin

önceden haber verdiği iç hainler grubunun yapacağı konulara

giriyor.Timimizden özel bir komutan sinirli ve eli kanlı bir şekilde

geldi Şemdinli dağından.Anlaşılan o ki tek başına 8 tanesini

öldürmüş.ancak sinirinin sebebi tabiki öldürme değil.Sorduğumda verdiği

cevap dikkat çekici



:KOMUTANIM!DÖRDÜ İSRAİLLİ,ÜÇÜ ERMENİ ve birisi de Suriyeli!Görüyorsun

değil mi manzarayı hakan BEY!Peki devletimiz bunu bağıra bağıra neden

söylemiyor?Neden bunun reklamını yapamıyor?Neden bdplilerin ,muhalefet

olarak görülen partilerin,medyadan bir grubun,özellikle mason localarının

bu işe katkısı ortadayken bu şer odaklarını tüm halka açıklamıyor.On gün

boyunca durmadan…Siz açıklamazsanız onlar tabiki kürt kardeşlerimizi

kullanacaklardır.İÇİMİZDE DIŞ MİHRAKLARA YARDIM EDEN HAİNLER OLMADIKÇA

DÜŞMAN BU ÜLKEDE KAOS ÇIKARAMAZ.



Biz o kitapta Atatürkün chpsi olduğunu savunan partininde 21 aralığa

yakın dönemde başka devletlere hizmet için kaos yanlısı olacağını

söylemiştik.Her şeyi daha net görüyorsun değil mi ?Ancak benim sana

söyleyeceğim tüm bunlardan farklı…asıl konumuz bu değil.Yalnızca giriş

yaptım.Asıl konumuz sana verilecek olan Tabuttadır.



ONDA GERÇEK İNCİL,MUSANIN ASASI,SÜLEYMANIN KİTABI,DAVUDUN GERÇEK MÜHRÜ

var.Bir de vakti gelince giyeceğin hırka!Senin yetkin üst seviye

artırıldı.unutma!bizden haberin yok.Tüm akdeniz ve güneydoğu bölgesini

özel harekat ve bordo üssü yapacaksın.Tüm kurumlardaki teknolojik

seviyeyi hızlandırıp artıracaksın.Bizim iran –suriyedeki yeni oluşum ve

ırakla barış içinde gelişecek durumumuzu İsrail hiç istemeyecektir.Durum

böyle olduğunda abd yi bile dinlemeden irana saldırıp,iranın da bizim

içimizdeki füze kalkanını vurmasıyla bizi de zorla işin içine sokmaya

çalışacaktır.Olur da füze kalkanımız vurulursa Türkiye buna kesinlikle

karşılık vermemelidir.Unutma! en zor ve en son ana kadar biz bu şekilde

haberleşeceğiz.Komuta sen de olacak.Olurda olacakları önlersek Türkiye bu

coğrafyada çok büyük bir güç olarak barışı da ikame eden bir güç

olacaktır.N e rusyayla ne iranla aramız kötü olmayacak.


KABENİN BİLE YÖNETİMİNİ TEKRAR DEVRALACAKTIR.olurda İsrail de halk,

yönetimi değiştirmek için ayaklanırsa,bu durumda israilin Osmanlıdaki

Yahudiler gibi içimizde barış içinde yaşamaması için hiçbir neden

yoktur.Bu zor ihtimal dahi söz konusudur.Manevi liderimiz tüm ırakın ve

suriyenin Türkiye merkezli yönetileceğini ,ancak bunun fitne örgütüne

darbeler indirerek olacağını söylemektedir.ALLAH YEGANE HAKİM OLANDIR!P

                                                      TİMİ KOMUTANI…



En az 15 dakika kımıldamadan,felçli gibi kalakalmıştım.Benim daha önceden

bildiğim gayb yani Her şeyi Allah tealanın bileceği hususu ne

olacaktı?Biri benimle kafa mı buluyordu?Artık kendi başıma da araştırma

yapmalıydım.Denilen her şeyin harfi harfine doğru olabilecği ihtimali

yanında,ya birisi beni kötü bir gruba alıyorsa diye düşünmeye başladım.YO

YO YO YO….bu mümkün olamaz!dedim kendi kendime.Hocaefndi,arkadaşım Mehmet

AKTÜRK,bu olanlar…Bu zarf benim için ilk denemeydi.Ya kendi üssüme bunu

bildirecektim,ki o zaman güvenilmez olurdum,ya da bu sır böyle bir yere

kadar devam edecekti.İyi de niye ben?Ben olmak istemiyorum!Ben olmak

istemiyorum!

DEVAM EDECEK !






HİTLER'İ HANGİ TÜRK ÖRGÜTÜ İKTİDARA GETİRDİ?


AYTUNÇ ALTINDAL İLE  HİTLER VE  DİĞER RİTÜEL İNANIŞLAR RÖPORTAJI  

Aytunç Altındal kimdir?

1945 yılında İstanbul’da doğdu. Bugüne kadar 16’i telif 11’içeviri 27 kitabı, 400’den fazla da makalesi yurtiçi ve yurtdışında yayınlandı. 1977 senesinden itibaren ise Fransa Sorbon Üniversitesi Fransızca Eğitim bölümünde tahsil gördü. 1983’de İsviçre’de Modus Vivendi Kültür Merkezi’ni kurarak 10 yıl yönetti. 1989 yılında Rusya’da Kültür Danışmanlığı görevini yaptı. 1993’te Uluslararası Avrupa Düşünce Çalışmaları Topluluğu Bilimsel Kuruluna üye oldu. 1995’te merkezi New York’ta bulunan Carnagie Cuncil on Ethics and International Affairs örgütüne davet edilen, ilk ve tek Türk Konuşmacı oldu. Aynı sene, New York’ta Birleşmiş Milletler bağlantılı İnsan Yaşamından Sorumlu Ruhani ve Siyasi Liderler Global Forumu’nda Uluslararası Danışman üyesi oldu. Ünlü Fizikçi Isaac Newton’un bugüne kadar hiç bilinmeyen bir kitabını da yayınlayan Altındal, Uğur Mumcu’nun “Sakıncasız” adlı eserinin de yapımcılığını üstlendi.



Sizin ilgi alanınız, araştırmalarınız çok ilgi çekici, dikkat çekici. Herkesin çaktırmadan, bir şekilde ilgilendiği ama genelde bunu sakladığı konular. Biz sizinle konuşmaya Aryanlardan mı başlasak?


-Gizli örgütlerden başlayalım değil mi? Gizli örgüt diyorum, komplo teorisi anlaşılıyor, öyle anlaşılmasında da fayda var. Gizli örgüt derken kastedilen gizlilik ne demek asıl bunu bilmek lazım. Demek ki bir örgütlenme var ama gizlenmesi gerekli. Bu örgütlenmeleri ikiye ayırmak gerekir; bir secret societies (gizli topluluklar) var bir de ocult societies (gizlici/okült topluluklar) var. Gizli topluluk dediğimizde akla ilk gelen Masonlar ama okült dediğimiz zaman anlatılan daha farklı. O da gizli demek fakat anlatılan başka bir husus. Nedir o? Daima baskı yapan bir güç bulunuyor. O güç, senin yaptığın çalışma. Senin yaptığın çalışmayı kendisine aykırı karşı olarak kabul eden bir baskı unsuru var. Dolayısıyla sen yaptığın çalışmaları gizlemek zorunda kalıyorsun ve onlara bir takım şifreler veriyorsun, bir takım sembollerle anlatıyorsun. Yani bir takım kodlamaların dışına çıkıp onları sadece senin üyelerinin anlayabileceği bir iletişim şekliyle anlatıyorsun. Bu mecburen oluyor çünkü ortada ciddi bir baskı unsuru var. Bu devlet olabilir, bir dini kurum olabilir, askeri kurum olabilir, bir sosyal kurum olabilir. Sonuçta, ortada baskı yapan bir unsur var ve diyor ki “Senin yaptığın çalışmalardan hoşnut değilim, bunları kendime karşı tehdit olarak algılıyorum. Senin amacın beni yok etmek, dolayısıyla sen beni yok etmeden ben seni yok edeceğim.”


İktidar meselesine dönüşüyor yani?

İktidarın değişik bir şekli bu. Sadece iktidarın al ver meselesi de değil, “Ben, senin varlığına karşıyım. Seni ‘var’ kabul etmiyorum, yani sen yeryüzünde, kozmosta var olmamalısın” diyor. Okült topluluk dediğimizde arşimizm, hermetizm ile bağlantılı ezoterik çalışmalar yapılıyor. Bunu kendilerine tehdit gören kurumlar okültlerin çalışmalarına batıl diyorlar. Aslında kullanılan kelimeler aynı fakat o kelimeye yüklenmiş olan anlamlar farklı. Farklı olduğu için de ben, senin varlığını kabul etmiyorum. Bir de gizli topluluklar var. Kuruluşları itibarı ile yapılanmaları daha çok menfaat üzerine kurulu, bir araştırma yok. Bir şey yapıyor gözüküyoruz ve diyoruz ki “Bizim elimizde çok büyük bir sır var ve bunu kimseye söylemeyiz.” Ve en gizli sır, aslında hiç var olmayan sırdır. Demek ki bir tanesi okült ve gizli bilimlerle uğraşan insanlar ki bunların kimi filozof, kimi kimyager, kimi doktor vesaireymiş geçmişte. Paracelsus mesela, gelmiş geçmiş en ünlü okültistlerden, arşimistlerden biri. Daha 16.yy’de kan bilimi kurmuş, kan ile ilgili araştırmalar yapmış. Günümüzde kan biliminde yeni bir buluş yapana Paracelsus madalyası veriliyor. Ama Paracelsus’un adının anılması 1540’dan 1992’ye kadar yasaktı.

1992’de ne oldu da değişti?

1970'li yıllardan itibaren Paracelsus’la ilgili çok fazla yayın yapıldı. Bunlar da yasağın kalkmasına yardım etti.
İade-i itibar oldu yani.

Aynen öyle. Mesela Agrippa, mesela Picco Della Mirandola... Bunların hepsi dev adamlar ama kilise onları yasaklamış yani aforoz edilmişler. Çok önemli bir başka adam daha var ama üstündeki aforoz 2012 senesinde bile devam ediyor. O da Martin Luther. Martin Luther’in adını anmak da yasak. 1512’den itibaren kiliseye eleştiriler getirmiş ve kilise aforoz etmiş. Aforoz ne demek?
Ölemez, gömülemez, evlenemez... Sosyal hayatta var olamaz yani.


        Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.

         Tavan yaptığı dönem 1415, çalışmalarının bastırılması. 16. yy ve gerçekte 17. yy’ı çok etkileyen ve sonrasında günümüz dünyasını da şekillendiren 30 Yıl Savaşları var. 30 Yıl Savaşları Avrupa’da 1618-1648’de yaşandı. Aryanlara da buradan gireceğiz. Otuz Yıl Savaşları’nın sonu sırasında yaklaşık yirmi milyon Alman Protestan öldürüldü. Öldürenlerin başında tabii Katolik Kilisesi var. Kilise, insanları Katolik ordulara kestirdi. Sefalet o boyuttaydı ki Almanya’da meşhur Heiderberg’de çengellerde asılı insan butları satılıyordu. Açlıktan kırılıyorlar, sefalet, perişanlık... Ardından 1648’de bugün dünyaya yön veren Vestfalya Antlaşması imzalandı. Vestfalya Antlaşması’nın 14. maddesinde diyor ki; bundan sonra Avrupa’da seküler değerlere göre yasalar yürüyecek diyor. Bu arada kaldırdığı bir başka önemli yasa var; 'Sizin dininiz, sizin yönettiğiniz topraklarda geçerlidir.' O zamana kadar durum şöyleydi; ben Katolik bir prenssem, bana bağlı olan herkes Katolik olmak zorunda. Protestan olduğu takdirde onu öldürme hakkım vardı. 1648’de dediler ki artık adamın Katolik olmak mecburiyeti yok, fakat “Ben, Protestan olacağım” diyorsa pılısını pırtısını toplayıp Protestan bir yere gitmesi lazım. Dolayısıyla Avrupa’da müthiş bir iç göç yaşandı. Ortadan kalkan ikinci, çok daha önemli ve sizleri de ilgilendiren bir şey, o zamana kadar Katolik Kilisesi’nin sinyorlara tanıdığı bir hak vardı, bu hakkın ismi 'jus primae noctis' yani ilk gece hakkı. Ben bir prensim, benim prensliğim içindeki köylerde yer alan kızların bekareti benim. Evlenecek olsalar da önce benimle veya benim seçeceğim bir şövalye veya papaz ile yatmak durumunda, daha sonra müstakbel kocası ile evlenebilir. Bu sebepten ilk doğan çocukların isimleri genellikle John olur ve onlar hep papaz olurlar. Kocaları ancak ikinci çocuğun kendilerinden olduğundan emin olabilirmiş. John isminin seçilmesinin sebebi Protestanlar... Jus primae noctis de kalktı Vestfalya ile beraber. İşte bu dönemden sonra bir yandan gizli topluluklar, bir yandan da Avrupa’dan kaçan bazı bilim adamları İngiltere’de masonluğu başlattı. Tüm bunların arasında Türkiye’de de daha 15. yy’den gelen Rosi Cross var, Gül ve Haç... 1912-14’e kadar burada, İstanbul ve İzmir’deydi en son Rosi Cross merkezi.



  Gizli toplulukların varlığı biliniyor, tanınıyor, var olmasında hiç bir sorun yok ama okült toplulukların var olması bir tehlike mi?


   Evet, ama gizli topluluklar de bulundukları çember veya koydukları kurallar çerçevesinde var. Onu geçtiği zaman o da yok. Bizim esas vurgu yapmamız gereken yer şöyle, okültte bilimsel araştırma var, bir üretim var. Gizli topluluklar ise bir menfaat teşkilatı gibi. Tarihte yaklaşık 1200 kadar gizli topluluklar var ama çok az okült topluluk var. Bir inanç var, bir de iman var. Bu okültistler inançlı kişiler ama imanlı değiller. Kitabım ‘Bir Türk Casusunun Mektupları’nda aradaki temel farkları görürsünüz. Bir de iman var, imancılar da dinciler oluyor.


Sorgulayıp araştıranlar ve sorgulamadan alanlar.


Evet, bu dogma yani iman. Bir örnekle açıklayalım: İsa, bakireden doğdu diyelim, evet veya hayır. Diyorsan ki “Çocuk bakireden nasıl doğar, olur mu böyle bir iş?” Karşındaki, günümüzde tabanca, o zaman da kılıcı koyuyor masaya ve sen kabul etmek zorunda kalıyorsun. İşte bu iman, sorgulamadan kabul etmek. Ama inançta öyle değil. Olabilir de olamaz da. Kuşku var. Okültiste kuşku var.


Bu kuşku zaten okültisin varoluşunu tehdit haline getiriyor.



Kuşku olmadan bilim yapamıyorsun tabii. Ama bu insan da inançlı, sadece “Bende iman yok.” diyor. İman sahipleri ise akla karşı, din dediğimiz olayın kendisi irrasyoneldir. Yani akla ihtiyacı yoktur. Dinde sen kalkıp da “Bu iş benim aklıma uydu, uymadı” diyemezsin. Denileni ya kabul edersin ya da etmezsin. Etmezsen sonuçlarına katlanırsın. Okültte kuşku olacak, şimdi size bir deney yapayım (havadan çakmağı masaya bırakır ve sorar) Ne oldu?

Düştü.

Düşmek fiilini görüyor musun? Bir cisim uzayda hareket ediyor. Şimdi sen buna diyorsun ki “Yerçekimi olduğu için bu düştü” Ben de “Hayır, atmosfer bunu aşağı itti” diyorum. İşte bu kuşkudan yola çıkıyorum ve bunlar görünmeyen ile uğraşıyorlar, göze görünmeyenle. Size başka bir deney. (Çakmağı gösterir) Burada öyle bir olay var ki, o yoksa bu çakmak da yok. Göze gözükmüyor, insanın tasarımı ve emeği var. Dikkat, insanın kendisi yok, emeği var. Mesele bu, görünmeyen bu işte. Bu görünmeyen ile uğraştığın takdirde sana komplo teorisyeni de derler, okültist de derler, başın da yanar. Bu görünmeyen ile uğraşmaya okültizm deniyor. Gizli toplulukların ‘görünmeyen’leri siyasi manipülasyondur. Okült toplulukların ‘görünmeyen’leri olayların ardındaki görünmeyendir. 1648’deki Vestfalya Antlaşması’ndan itibaren kurulan topluluklar arasında tabii ki Aryanlar var. Eskiden Tötonlar var. Onlardan itibaren gelen Almanlar var. Almanlar Avrupa’nın en vahşi kabilesidir. Marks ve Engels’in anlattıklarına göre, 11. yy’de hala kanibalizmle yaşayan topluluklar yani hala yamyam olarak insan eti yiyorlar. Avrupa’nın en geç medeniyete giren toplumu, medeniyetten kastımız Hristiyanlık. Meşhur 1. Haçlı Seferi sırasında, Almanlar Hristiyanlığa geçeli daha 60 sene olmuştu. Almanlar Kudüs’e girdiği zaman, açlıktan kırıldılar ve kilise onlara dedi ki “Yahudi eti haramdır, yenmez. Müslümanlar temizdir, onların çocuklarını ve karılarını yiyebilirsiniz.” ve oturup yediler. Bunların hepsinin çıkışı Aryanlar olarak biliniyor. Tapınak Şövalyeleri dediğimiz grubun 1200’lerde etkili olmasıyla beraber başlayan unsurlar.


Tapınak Şövalyeleri gizli topluluğa mı giriyor burada?


Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.

Tapınak Şövalyeleri gizli topluluk idi, Rosie Cross (Gül ve Haç) okült, Masonluk gizli topluluk. Böyle yüzlerce örgüt var ve tabii uluslararası bağlantıları da var. Kilisenin de bunlara karşı koydukları var. Mesela Gül ve Haç’a karşı Cizvitler var. Onlar da çok bilgililer kendi dinlerinde. “Benedictin”ler var, bugünkü papanın da dahil olduğu gruplar. Bizde ki Nurculuk oradan örnek alınmıştır, .


Peki Aryanlarla mavi kanın ilgisi nedir?


Mavi kan dediğimiz hadise asalet, soyluluk vs...


Orta Çağ’da asiller güneşe çıkmıyor, zaten beyaz tenliler, ciltlerinde damarları görünüyor bu yüzden mavi kan asaleti temsil eder gibi bir açıklama da var.


Irklar teorisi var, bunlar faşizan görüşler. Diyorlar ki Afrika ırkı çok yorgun bir ırk dolayısıyla herhangi bir yaratıcı faaliyette bulunmaları mümkün değil. Sarı ırk başka, kırmızı ırk başka, köylü desen zaten onun kapasitesi sınırlı. Peki bir tek ne kalıyor? Biz Avrupalıyız ya, kendimizi nasıl en üstün göstereceğiz? Biz beyaz ırklıyız, sarışın, mavi gözlü, bambaşka insanlarız ve ırk olarak da bütün medeniyet bizden sorulur çünkü biz ilerletiyoruz insanlığı. Bilim bizde, teknoloji bizde, sanat, güzellik... Mesela güzellikte de bir Orta Doğulu kadının güzelliği örnek değil. Onun (Avrupalı’nın) koyduğu kurallar. Bugün Türkiye’de bile erkekler hala 'Aaa sarışın kadın vay' diyor mesela, niye? Çünkü öyle bir şablon var ortada. Fiziksel güzelliği bile tekeline almışlar!


Beyaz tenin diğerlerine üstün gelmesi bir Avrupalı planı olarak görülebilir mi?


Tabii, sadece Avrupalıların uydurması. Plan değil hatta süblimasyon, yüceltme.

Ama bu durumun Hindistan’da da bir karşılığı var çok daha öncesinden gelen. Hindistan’daki kast sistemi binlerce yıl öncesine dayanıyor ve bu sistemde yukarı çıkıldıkça ten rengi açılıyor, ten rengi ne kadar açıksa o kadar üsttesin demek.


Ben bir şeyi empoze edeyim size, örneğin “Dört bacaklı olmak dünyanın en büyük değeridir.” Buna alışırsan ister Alaska’da, ister Meksika’da, ister Amazon’da böyle genel geçer bakış açın bu olur ama bir tek gerçek var. O gerçek fark da şu; insan kanında element olarak altın var. Bu altın miktarı ne kadar yüksekse mavi kan o kadar yukarıda demektir çünkü kandaki altın, zekayı yükseltiyor.


Platon’un dediği gibi...



Evet, demek ki kan ile bağlantılı bir olay bu. Kur’an’da da var “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil. İsa mesela, onun adına kurulmuş bir din var, 2000 senedir sürmüş başka bir kurum yok. En güçlü ideoloji 70 sene. İşte Sovyetler Birliği, komünizm yetmiş senede çöktü. Demek ki ideolojik olursa yürümüyor ama spiritüel olursa yürüyor. Üç tane din var, Yahudilik üç bin sene, Hristiyanlık 2000 sene, İslamiyet yuvarlak diyelim 1450 sene. 1450 sene bir şeyi sürdürmek kolay mı? İnsanlar bir evliliği sürdüremiyorlar, nasıl oluyor da insanlar 1450 sene, 2000 sene, 3000 senedir bir kurumu sürdürmüş? Dolayısıyla mutlaka beyaz olacaksın ve beyaz olduğun zaman da büyük buluşlar yaparsın olayı hikaye. Buluşların çoğunu yapanlar beyaz tenli falan değildi. Demek ki kan ile bağlantılı. Yani kimin kanında altın elementi yüksekse zeka o kadar yüksek. Dolayısıyla o şahıs seçkin gruba giriyor. Mutlaka mavi gözlü, beyaz, sarışın olması gerekmiyor. Mavi kan derken kastedilen bu.




Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.



Mesela tarihte diyorlar, onlar söylüyor bunu, on tane krallık var diyorlar. On krallıktan ikisi Türklere ait olan krallıklar; Avar ve Hun Krallıkları. Dünya bu on krallığın etrafında döner, dünyayı bunlar yönetir. Hala öyledir derler, çünkü 2000 senedir böyle bu.


Bu on krallık hangileri?


Burbonlar var, Franklar var, mesela Almanlar yok onların arasında, Süevler var, Gepitler var vs. Şimdi biz onları tanımıyoruz halbuki onlar var. Mesela desem ki sana Suevya Kralı Gondalus desem, “O kim?” dersin. Halbuki Avrupa’yı ilk defa coğrafi bölümlere sokmuş bir adam. Bir örnek,


Katalan neresi biliyor musun?



Katalunya Bölgesi, İspanya’nın doğusu, Fransa’nın güneyi.


Halbuki kim biliyor musun? Hattiler ve Alanların birleşmesi.


Hattiler dediğimiz Hititler mi?


Hitit, Eti. Eski Hititlerin babası sayılan Hattiler ile meşhur Alanlar.


Konuştukları dil Latince bir dil mi?


Gallik konuşuyorlar. Galya orası çünkü. Şimdi Katalan deyip geçiyoruz biz. Halbuki Alan soyu var, Alanlardan gelen bir damar ile Hititlerin babası olan Hattilerden gelen bir kolun İspanya’da birleşmesidir Katalan. Etki alanlarında bugün çok bilinen bir yer var, başkentleri, meşhur şampanyanın çıktığı yer; Champagne bölgesi. Orada 500 yıl yaşıyorlar ve sonra kendilerini tüketiyorlar.


Hitler ve mavi kana dönecek olursak...


Benim Hitler üzerine bir kitabım çıktı Türkiye’de “Bilinmeyen Hitler” diye. İngiltere’de “Behind the Mask of Hitler” (Hitler’in Maskesinin Ardında) diye çıktı o ve orada da burada da oldukça ilgi gördü.


-Mavi kanın tam olarak nerden geldiğini öğrenebilir miyiz?


-Mavi kan, Mısır’dan gelmektedir. Mısır’da başlayan bir gelenek.


-Hermetik gelenekle ilgisi var o zaman.



Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.

Evet, hermetizm ile bağlantısı var dolayısıyla mavi kan diye bilinen hadise, zeka ile bağlantılı. Yani çok yüksek zeka düzeyine sahip olan kişiler mavi kanlıdır. Renk ve cinsiyet önemli değildir sadece altın elementinin yüksek olması lazım. Avrupa bunu kendine monopolize etmiş “Beyaz ırk, üstün ırktır” diyerek. İşin bu tarafı safsata. Dünyanın her köşesinde mavi kanlı insan olabilir. O kanın özelliklerinden biri çok yavaş akmasıdır, çok koyu olması. Bu mavi kanlı insanlar içinde de çok değişikler var, elitin eliti. Onlar da Cabiriler. Onların çok şaşıracağınız bir özelliği vardır, kan grupları periyodik olarak değişir.

Geometri de hayatın algılanışı için çok önemli. Mustafa Kemal’in de yazdığı bir geometri kitabı var. Geometri Plato’dan bu yana devlet yönetiminde çok etkili. Toplumların oluşturulmasında geometri belirleyici bir unsur olmuş katmanlar olarak. Şimdi Hitler olayına gelirsek, Hitler’in iş başına getirilişi bir gizli örgüt vesilesiyle olmuştur. Bu gizli örgütün kurulduğu yer burası, yani Teşvikiye’dir. Rudolf von Sebottendorff diye bir baron kuruyor.





Kitabınızda bahsettiğiniz Bektaşi değil mi?


Bektaşi ve mason. Herkes bu adamın 1945’te intihar ettiğini sanıyordu ama Türkiye’nin istihbarat teşkilatlarında ölümüyle ilgili dosyalar vardı. Hatta bu dosyalara ulaşabilmek için bir dönem başbakan danışmanlığı yaptım. Aslında 1957’ye kadar yaşamış bir adam ve tam bir Nazi, Nazi partisinin de kurucusu. Hitler’in partisinin esas kurucularından biri. O zaman Hitler yok orada. Baron Rudolf von Sebottendorff diye bir adam. Bu adamın hazırladığı bir program çerçevesinde yürümüş işler, sonra Hitler’le bozuşmuş, sonra da casus olmuş. Gerçekte kendisi öyle mavi kanlı baron da değil. Bir elektrik teknisyeniyken İstanbul’daki bir baron Alman aile evlatlık ediniyor, bu şekilde baron oluyor.


Hitler’in kendi 1.60 boyuna ve kahve rengi saçına, gözüne bakmadan, 2 metre boyunda, sarışın, mavi gözlü bir ırk yaratma çabasında olduğu, bunun için yer altı laboratuvarları kurduğu ve daha o zamanlarda genetik çalışmalar yaptığı söylenir. Hitler’in mavi kanın orijinlerini araştırmak için Orta Asya’ya da bir grup araştırmacı ekip gönderdiği söylenir.


Doğrudur ve bunu Mustafa Kemal de yapmıştır. O dönemde ortaya atılmış tezler var, bunlar teozofik görüşler diye bilinir. Kurucusu Madam Blavatsky isimli bir Rus hanım. Dediğine göre dünyayı yöneten bir takım bilgeler var. Bunlar Nepal’de, Tibet’te, gizli bir dağda yaşıyorlar. Yaşadıkları yerin ismi Şambala.


Şambala inanışı vardır, Şambala bileklikleri vardır. Biraz bahseder misiniz Şambala’dan?



Şambala, mavi kanlıların yaşadığı yer.



Şambala bilekliklerini takınca ne oluyor?



Hiçbir şey olmuyor, bir enerji artışı ama gerçek Şambala’da bileklikler yerine esas olan taşlar vardır ve bunlar kozmik taşlardır. Yani meteorlarla dünyaya düşen taşlar. Mesela granit yeryüzüne ait bir taş ama bir de rodonit var, o dışarıdan gelen bir taş. Kur’an’da Hadid Suresi var orada “Size demiri indirdik ölçümler yapabilesiniz diye” diyor. Demir de yeryüzünün ürettiği bir olay değil. Şambala’da esas olan bu kozmik taşların yaydığı enerjidir. İnsanda iki tür enerji vardır, biri yukarıdan aşağı iner öteki de yatay eksende olandır. Kadınlarda tam göğüs altında,

erkeklerde boyun hizasındadır. Bu yatay enerji eğer ayak bileklerine kadar düşerse şahısta her türlü bunalım, depresyon, intihar görülür. Taşlardan bazıları ki bunlar çizelgelerden çıkar, periyodiktir.



Madem dünyadan değil, dışarıdan geliyor bu taşların kaynağı sınırlı değil mi?



Sınırlı, şöyle sınırlı; bu taşların içinde insanlar için olabilen 99 tane var. Bu 99 taştan bir tanesi hayatının şu döneminde yatay enerjini yükseltmeye yarar. Sen o taşı alıyorsun, kullanıyorsun. Onun enerjisi sendeki enerjiyi yükseltiyor. Yükselttiği zaman görevini tamamlıyor ve o zaman taş kendi kendini kaybediyor, gidiyor senin elinden. Ya düşüyor, ya

çatlıyor, ya kayboluyor. Demek ki Şambala, taşların görünmeyen taraflarıyla ilgilenir. Bu taşın üzerinde görünmez bir güç var, bu taş iyi geliyor da şu taş iyi gelmiyor değil mi?



Hitler’in Orta Asya’daki araştırmaları da burayı bulmak için mi?




Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.


Şambala’yı bulmak için. Hitler, Thule Örgütü’nün üyelerinden birini Japonya’da büyükelçi olarak atıyor. Onun verdiği bilgiler çerçevesinde Hitler’in yolladığı ekip Şambala’yı bulmaya gidiyor. Meşhur Swastika sembolü var Şambala’nın 3000 senelik sembolüdür aslında.


Yalnız bu, ters Şambala. Hitler’e sembolü ters çevirmesini söylüyorlar çünkü düzgün olan şekli “hayatın yeniden üretilmesi” demek. Biz ise, diyorlar, hayatı mahvetmek istiyoruz. Bu “destruction” (yıkım) Swastika’sı. Biz evvela yıkacağız ve yeni insanı yaratacağız diyorlar, “yeni insan.” Şambala, bizim geleneğimizde Mu Kıtası olarak var, Mustafa Kemal de burayı araştırmak için Hindistan ve Tibet’e üç kişilik bir heyet

yolluyor. Topladıkları bilgiler ve Mustafa Kemal’in yazdığı notlar Ankara’da Anıtkabir’de “Mu Notları” diye sergileniyor şu an, gidip orada görebilirsiniz.


Türklerde peki mavi kan var mı?


Türk dediğin?


Kırım Hanlığı mesela?


Kırım Hanlığı'nda bir şey yok ama gene Türkik olarak bilinen gruplarda var. Birçok insanın beğenmediği, vahşi ruhlu dediği Hunlarda var. Mavi kan, zekayla ve wisdom'la bağlantılı. Wisdom nedir?


Bilgelik.


Bilgelik, yani daha doğrusu hikmet. Dolayısıyla wisdom yani bilgeleşebilme özelliği Türkik soylarda var. En çok da şamanlarda, şamanizmde var. Şaman diye bir adam var kabilede, elinde hayvan derisinden bir def var, ona vuruyor. Bunun bilimsel açıklaması nasıl?


Defe vurduğunda titreşimler yayılıyor.



O tütreşimler dünyanın etrafını saran görünmez radyo dalgalarını titretiyor. Dolayısıyla defe vurduğu anda telefon gibi orayla bağlantı kuruyor. En yüksek oranda bağlantı kurabilenler şamanlar, en düşük Afrikalılar. Şamanlar arasında da gene Türkik gruplardan olan Yakut şamanları en yüksek oranda bağlantı kurabilenler.



Bulundukları coğrafyanın ilgisi var mı? Çünkü Asya'nın kuzeyindeler, manyetik kutba yakınlar.



Onlar kurabiliyor, Avrupa en düşük çünkü Avrupa dümdüz bir yer. Finlandiya'dan bir taş yuvarlasan Alplere kadar hiçbir şey olmadan gelir.


Londra’nın bu elektromanyetik dalgaların kesişiminde ciddi bir yeri olduğu söylenir?


Esas büyük kesişme İstanbul'un. İstanbul çok esrarengiz bir şehir.


Sadece stratejik başkent değil o zaman?


Çok değişik bir yer. Boğaz'ın yukarıda yansıması var enteresan bir şekilde, dolayısıyla İstanbul çok enteresan bir yerdir. İstanbul'da bazı bölgeler, bazı yerler vardır, oralardaki enerjiler çok değişiktir. İki tane örnek söyleyeyim size, Yerebatan Sarayı. Hala duruyor, sarnıç. Yarısı kapalıydı eskiden, duvar zannederdi herkes halbuki karton plakla kapanmıştı. 1950'lerde bile Druidler gelir ritüeller yaparlardı o kısımda. O gün kapalı olurdu orası. Druidler çok önemli bir topluluktur ve başı İngiltere Kraliçesi’dir.


Günümüzde hala aynı mı?



Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.



Tabii tabii, geleneksel olarak o şeftir.


İngiltere Kraliçesi geliyor mu peki?


Geldi tabii. Druidler çok önemli bir grup. Bunları okumanız ya da görmeniz gereken bir kitap, Frazer diye biri var onun kitabı "Golden Bough" yani altın dal. Benim soyadım da oradan gelir. Bu altın dal, Druidlerin en üst sembolüdür. Bu ökse otu, elit olmayı sembolize eden bir bitkidir. Ayrıca sarnıçta, Medusa başı sütunları vardır. Biri ters, biri yan durur çünkü orada bir "şeytani güç" olduğu hissedilmiş ve Medusa'yı oraya ters olarak koymuşlar.


Enerjiyi ters çevirmek için?


O sütuna üstün çıplak olarak sarıldığın zaman titremeye başlardın. Soğuktan değil, oradan gelen enerjiden dolayı. Şimdi onun etrafını çevirdiler ki kimse girmesin.


Ama gidip dokunabiliyorsunuz, açık hala.


Dokunursun, o değil. Eskiden suya girip sarılabiliyordun. Şimdi etrafına parmaklık koymuşlar. Mesela bir Yuşa Tepesi var Beykoz'da, bir de Karaköy'de Yeraltı Cami. Camiye aşağı doğru iniyorsun, Tespih Cami diye de bilinir.


Cami olması için mi yapılmış yoksa başka bir şey de sıkıntı olmasın diye cami görünümü mü verilmiş?



Kilise olarak yapılmış, bir ayazma sonra camiye çevrilmiş. Bir tane daha vardı İstanbul'da, Tahta Cami'ydi, tahtadan yapılmış bir cami. Tam


Karaköy'de meydanın oradaydı, onu yıktılar mahsustan, kaldırdılar. 7 tane böyle yer vardı İstanbul'da.


İstanbul'un Bizans zamanından kalma tılsımlı sütunları var. Onların da bu enerjinin yoğunlaştığı yerlere özellikle dikildiği söylenebilir mi?


Bunlar tılsımlı sütunlar değil, onlar şehir efsanesi. Mesela Yahya Efendi Türbesi var Beşiktaş'ta. Yahya Efendi'nin türbesine girdiğin zaman hiç bir ses duyamazsın dışarıdan halbuki arabalar geçiyor, büyük gürültü var ama orada ses kesiliyor. Bunlar özel, tabiatın enerjisinin yoğunlaştığı yerler.


Aryanlara dair en eski bulgular ne zamandan kalma?


En eski dedikleri öyle mühim bir şey değil, sadece 6. yy’den itibaren. Çok daha geride, çok daha güçlü gruplar gelmişler.


Şambala inanışıyla da bağlantılı olarak soracağım bunu, dünyada kendiliğinden olmayan ama uzaydan gelen taşlar varsa uzaydan gelen başka etkileşimler de olduğu ve bu gizli örgütlerin bunlarla bağlantısı olduğunu söylememiz yanlış olur mu?


Bazıları iddia ediyorlar. Gerçek olanlar hiç bir zaman söylemezler bunu.


Gerçekten gizli örgütün varlığını nereden bilebiliriz?


Hangisi? Okült mü?


Okült. Biz nereden bilebiliriz bu kadar gizlilerse?




Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.

Seni seçerler.


Seçerler ama komplo teorisi deyip geçmek bile onların varlığından haberdar olup bahsetmek anlamına geliyor. Onun bir parçası olan zaten çıkıp da söylemez, olmayan nereden biliyor da konuşuyor?



Biz bilmiyoruz, bunlarla ilgili yayınlar var, zaman zaman öldürülmüş olmaları var. Tarihte bunların kaydı olduğu için "Aaa bunlar da varmış" diyoruz.


Çok bilinen sembollerden biraz bahsedelim.


Mesela Swastika çok bilinen bir sembol. Başka?


Beş yapraklı gül.


Rosy Cross'tan yani Gül ve Haç’tan beri olan bir sembol.


Tapınak Şövalyelerinde de var.


Hepsinde var. Gül kokusu itibariyle çekici bir sembol ama gülün 12 değişik anlamı vardır. Aynı zamanda Meryem Ana’dır.


12 de sembolizmde çok önemli bir sayı, bütünü sembolize eder. 12 burç...


12 burç yok 13 burç var. Kova burcu, 1. següney, 2. següney diye ikiye ayrılır. Şubat yani, 1. bölümde doğan kadınlar dünyanın en şehvetli, en manipülatif kadınlarıdır. 2. bölümde doğanlar sadece parayla ilgilidirler.


Erkekler?


Kovanın erkeği hiç bir işe yaramaz, Akrep'in erkeği de öyledir. Yengeç erkeği çok evcimendir, koruyucudur.


Bir de üçgen var. İlluminati ile anılıyor günümüzde. Ancak İlluminati meselesi “Filanca şarkıcı klibinde bacağını kıvırdı, üçgen oldu, aa bak İlluminati” gibi basit bir durum olmasa gerek?


Üçgen nedir? Bir geometrik form. O geometrik form da kadın ve erkeği sembolize ediyor dolayısıyla Janus'tur. Janus, çift yüzlü Roma tanrısıdır. Üçgen, aslında bir trinite yani teslistir. Tanrı var, ruh var, beden var. İslam dininde böyle değil, Budizm'de ikili, Tanrı yok, sadece ruh ve beden var. Dörtlü sistemler de var. Asıl olması gereken ise 5'li sistem. Beşli bir sistem, daha çok bilimsel olandır. Bir örnek verelim, madde var, hareket var, mekan var ve zaman var. Bu dört kategori Aristo'dan beri gelmektedir. 5. ne olabilir acaba? Mevcudiyet. Varoluş değil, mevcudiyet.


Mevcudiyet bunları bir arada tutan ve mümkün kılan mı?


Kolyenizdeki sembol ne mesela?


Fatma'nın eli deniyor.


Bazı hayat kanalları, bazı kişilerin daha zeki olmalarını getirmiş. Tabiatın yaptığı bir iş. Yani mavi kanlılık-asalet-soyluluk, zeka ile bağlantılı bir şey. Beyaz olmaya bağlı değil.



Bu elin ortasında bir göz var, ne demek o? Gözünün gördüğüne el ulaşmak istiyor. Dolayısıyladır ki en önemli iki unsur; bir, entelektüel çaba, göz, bilgilenme gözle başlıyor; diğeri de manuel, kol gücü. Bu ikisi olmadan insanoğlu olamaz. Burada size iki kavram yazacağım. Quidity, ne'lik hali. Bunun cevabı da hexeity, bu'luk hali. Ne'lik hali presence'ını soruyor, mev-cu-di-yet. Bu ise existence, var oluş. Yani onun hem bir presence'ı var, o görünmeyen. Biz hissediyoruz onu, Tanrı böyle bir şey. Bir de var oluş şekli var, yani bir ağaç görüyoruz. O da onun bu'luk hali. İşte bu varoluş ve mevcudiyet arasındaki bağlantı ve fark bütün kainatı ve hayatı yapan şeydir. İşte okültçüler presence ile ilgilenir yani olayın mevcudiyetiyle ilgilenir.


Bütüncül bir yaklaşım mı?


Bütün demeyelim, sadece mevcudiyet. Çünkü bütün dendiğinde bir de parça çıkar ortaya. Parçası yok. İşte bu meşhur şey vardı ya Tanrı parçacığı diye. Atom parçalanmasından ne buldular? Bir mevcudiyet hissettiler. Yani kuarkın içindeki beşinci unsur. Oysa 13. yy’de Hamadani diye bir adam demiş ki “Tanrı'nın kıvılcımı var ve onun sayesinde hepimiz varız.” O günün şartlarında adamın yapabildiği bu. Bugün sen parçacık diyorsun, 13. yy’de adam kıvılcım demiş.


Dünya üzerindeki mitolojiler ve dinlerin anlattığı hikayelerin birbirine ne kadar paralel olduğunu göz önüne alırsak hepsinin bir tane kökeni varmış, oradan insanların dağılmasıyla birlikte gittikleri coğrafyalara uydurmuşlar bunu diyebilir miyiz?


Öyle yanlış olur. Çünkü insanoğlunun bir özelliği var, her olaya bir başlangıç arıyor. İnsanın kafasında zaman diye bir kavram var halbuki mutlak zaman diye bir şey yoktur. Olan sadece olmayan bir zamanın mevcudiyeti, onun için denir ki Tanrı evvel ve ahirdir. Bu da Kaldelilerin 3000 yıl önce fark ettiği bir şey. Öyleyse mitler, efsaneler hepsi hikaye anlatıcılardan çıkmıştır, evvela hikaye anlatıcıları var. Onun sayesinde tarih algısı başlamıştır.


O zaman daha öncesine de gitmemiz lazım çünkü bilinen en eski hikaye Gılgamış Destanı’nda Kral Gılgamış’ın sonsuza dek yaşamak isteyen bir adam olduğunu düşünürsek zaman kavramı daha da eskiye gider.


Çünkü insanoğlunun özelliği ölümün bilincinde olması, hayvanların öyle değil. Dolayısıyla zaman konseptine sahip değiller.


Ölümle yaşam arasındaki birincil fark nefes alıp almamaksa, buna göre şekilleniyorsa spiritüel dünyayı algılayış, biraz nefesten bahseder misiniz?


Nefes demiyorlar ona da nefs, rua. Stoacıların 4 prensip kuralı var, diyorlar ki hava, su, toprak ve ateş olmadan hiçbir şey olmaz. Orada bir eksik var, 5. element dediğimiz şey yani mevcudiyeti kavramak lazım. Burada monoteist dinler öne geçiyorlar çünkü seni göze görünmez bir güce inandırıyor. Nefes dediğimiz hadise ise bildiğimiz nefes değil, kastettiğimiz şey rua. Rua, canlılık halidir. Hiç bitmeyen bir hal. Ben öldüğüm zaman bedenim değişiyor, vücudum canlılığını devam ettiriyor. Bu değişim hali de değişmeyen tek şey oluyor. Onun için “varoluş” diyoruz çünkü sabitlenemiyor.