Dünyaya tek gözle bakanlar iki gözünü açıp İzlesinler!


DERSİM KATLİAMI TARİHİ BELGELERİ





YIL 1938 DE NE OLDU ?TÜRKİYENİN BÜYÜK DERSİ BAŞLIYOR! DERSİM OLAYLARI VE KATLİAMLARININ ARKASINDA KİMLER VAR!  BU ZAMANDA NİÇİN BİRDEN BİRE BU DERSİM OLAYLARI KONUŞULMAYA BAŞLANDI!  İNÖNÜ YİNE SAHNEDE ÖZELLİKLE CHP !!!!!

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün "Dersim Katliamı bir soykırımdır ve sorumlusu CHP ile devlettir. Bu soykırımdan Atatürk de haberdardır." açıklamalarıyla başlayan tartışma büyüyor.

1937 yılında Dersim'de yaşanan olaylara ışık tutacak belgelere ulaşıldı. Gazi Mustafa Kemal ve İnönü imzalarını taşıyan belgelerdeki bilgiler yaşananların boyutlarını ortaya koyarken, belgelerdeki İsmet İnönü imzaları da dikkat çekiyor.

Harekat iki yıl öncesinden planlanmış

Devlet Arşivlerinde yer alan belgeler harekatın 1937 yılından önce başlatıldığını gösteriyor. 26/2/935 yılında yayımlanan ve altında Reisicumhur sıfatıyla K.Atatürk imzalı belgede "Yedinci kolordunun 17 inci fırkasına mensup kıtt tarafından 933 senesinde yapılan ve bir aydan fazla devam eden Dersim harekatının, 881 sayılı kanunun birinci maddesine göre muharebe ve müsademeleri istilzam ettirecek mahiyette olduğu....." belirtiliyor. Belgede bölgenin yeni çatışmalara gebe olduğu ve yeni operasyonların yapılacağı bilgisine veriliyor. Yazının içinde muharebe ifadesinin geçiyor olması, sürecin olası bir askeri harekata evrileceğini gösteriyor.

Bombardımanlar resmi belgelerde

Dersim olaylarında konu edilen hava saldırılarına da belgelerde yer veriliyor. "26/4/937 ve 1140 sayılı Şifreye Ek" olarak yazılan belgede bölgede yaşanlar 4 madde olarak aktarılırken, hava saldırıları hakkında da bilgi veriliyor. Belgede yer alan 1.madde de "...Hedefler ve yollar tarafımdan tayyarecilerimize etrafiyle izah edilmişti. Dağların yüksekliği vadilerin derinliği, ve yekdiğerinin andıran manzaralar göstermesi sebebleriyle tayyareler iş bu gurubların şarkından geçerek Nizamiye'nin dereova köyüne kadar gitmişler ve dereova karakolumuzun iki üç kilometre açığındaki mıntıkayı bombalamışlar ve geç vakit salimen meydana gelip inmişlerdir" deniliyor.



Devlet Arşivlerde yer alan belgeler harekatın 1937 yılından önce başlatıldığını uzun süreli ve büyük çapta olduğunu gösteriyor. 26/2/935 yılında yayımlanan ve altında Reisicumhur sıfatıyla K.Atatürk imzalı belgede "Yedinci kolordunun 17 inci fırkasına mensup kıtt tarafından 933 senesinde yapılan ve bir aydan fazla devam eden Dersim harekatının, 881 sayılı kanunun birinci maddesine göre muharebe ve müsademeleri istilzam ettirecek mahiyette olduğu....." belirtiliyor. Belgede bölgenin yeni çatışmalara gebe olduğu ve yeni operasyonların yapılacağı bilgisine veriliyor. Yazının içinde Muharebe ifadesinin geçiyor olması, sürecin olası bir askeri harekâta evrileceğini gösteriyor. Zaten büyük operasyonda 1937 yılında başlıyor. Belgede Başvekil sıfatıyla İsmet İnönü'nün de imzası bulunuyor.



Askeri teçhizat içinle açılıyor

Belgeler harekâta katılan askerler için açılanleleri de gözler önüne seriyor. Yine Reisicumhur sıfatıyla K.Atatürk imzalı belgede II/8/937 tarihli belgede " Dersim mıntıkasında harakêt yapmakta olan seyyar jandarma taburlarının ihtiyaçları için lüzumu olan 5000 çift çarıklı Trakya mıntıkasında yapılacak manevraya iştirak edecek jandarmalara tedariki gerekli bulunan 500 tulgayale muamelesinin ilansız yapılmasından ötürü feshi lazım gelmekte...." denilerek harekata katılan askerlerin ihtiyaçları için yeni birle açılması kararlaştırılıyor. Bu belge de de Başvekil sıfatıyla yine İsmet İnönü'nün imzası var.



Ödenekler artırılıyor

Bir diğer belge de ise harekâta katılan asker sayısının ve askeri ödeneğin artırılması kararlaştırılıyor. Belgede "Dersim harekatı dolayısıyla 17 inci tümenin mevcudunun yüksek kadroya çıkarılması ve ayni zamanda Erata kuvvetli tayın verilmesi gibi sebeplerden ötürü 7 inci kolorduya 2/1877 sayılı kararname ile verilen 5000 liralık pazarlık salahiyetinin ihtiyaca yetişmediği anlaşıldığından Dersim harekatının devamı müddetine ve iaşe maddelerinin umumî hükümler dairesinde mukaveleye bağlanacağı zaman kadar geçecek müddete munhasır kalmak şartıile bahsi geçen Kolordu'ya verilen pazarlık salâhiyetinin 1490 sayılı kanunun 46 ıncı maddesinin (A) fıkrası gereğince 10.000 liraya çıkarılması...." kararlaştırılıyor. Belge de Reisicumhur sıfatıyla K.Atatürk imzası bulunuyor. Başvekil sıfatıyla İsmet İnönü'nün de belgede imzası bulunuyor.



Elaziz Valiliği'nden kripto belge

"Elazîz Valiliğinin 27/4/937 gün ve II46 sayılı şifresi suretidir." yazılı belgede bölgede yaşananlar bir bir madde madde aktarılıyor. Belgede, devam eden harekat sırasında yaşanan çatışmalar ve bölgedeki durum arz ediliyor. "1-27/4/937 günü st yarımda eşkıya üç koldan Pah, Kahmut hattımıza ateş açmışlar, eşkıya Harçik suyunun şarkında (80) ve garbında (120) kişilik iki grup halindedir. Yusufhanlılar da eşkiyayya mikdarı meçhul kuvvetle ayrıca yardım yapıyorlar."deniliyor. İlerleyen maddelerde harekat hakkında geniş bilgi verilirken,9-madde de "İki iki şehit bir yaralımız vardır. İki hayvan ölmüştür" bilgisine yer veriliyor.



O kitabı yurda sokmayın

Dersim Harekatı 1938'de son bulsa da yasaklar ve sürgünler uzun yıllar devam ediyor. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay imzalı bir belgede "Kürdistan tarihinde Dersim" kitabının yasaklanması isteniyor. 1952 yılında yayımlanan kararname de şu ifadeler yer alıyor." Firari kürt serdergerlerinden olup halen Halep'te oturan Dersimli Baytar Nurettin tarafından Türkçe ve Latin harfleriye yayınlanan "Kürdistan tarihinde Dersim" adlı kitabın yurda sokulmasının ve dağıtılmasının men edilmesi Dışişleri Bakanlığ'nın 8/10/1952 tarihli ve 25217/361 sayılı yazısı üzerine 5680 sayılı kanunun 31 inci maddesine göre Bakanlar Kurulunca 9/10/1952 tarihinde kararlaştırılmıştır"

Sürgünün adı iskân

1937 yılında yaşanan askeri harekâtın Dersime'e açtığı kapanmaz yaraların başında sürgün geliyor. 1937 yılının öncesinde ve sonrasında Dersim'den sürgün edilenlerin sayısı oldukça fazla. işte o sürgün belgelerinden biri, adı sürgün değil, iskan. 1933 yılında yayımlanan bu kararname de hayli ilginç REİSİCUMHUR Gazi M.Kemal imzalı belge de Dersim'de yakalanan ve çetelere yardım ve yataklık yaptığı belirlenen kişilerin 885 numaralı İskan kanununun 3 maddesine göre Garp Vilayetlerine sevki isteniyor. Belgede "Erzincanın Dersim hududundaki Mercan boğazında yakalanan Kürt çetelerinin gözcüleri olduğu anlaşılan....beş kişinin 885 numaralı İskan kanununun 3 maddesine göre Garp Vilayetlerine sevk ve iskanları; Dahiliye vekilliğinin II/6/933 tarih ve 445/332 sayılı tezkeresile yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 16/7/933 te kabul olunmuştur."ifadeleri yer alıyor.

İsmet İnönü imzalı belge

Belgelerde imzası eksik olmayan bir diğer isim de İsmet İnönü. Başvekil sıfatıyla belgeleri imzalayan İnönü'nün, Mustafa Kemal'in vefatının ardından Reisicumhur adıyla imzaladığı belgelerden biri de Dersim Harekatıyla ilgili. Harekata katılan bir öğretmenin durumunu ilişkin bilgi verile belgede sürgün gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. 25/4/1939 tarihli belgede "Dersim harekatına iştirakinden dolayı Hataya gönderilemeyen Kayseri Vilayeti İncesu öğretmenlerinden Yusuf Büyükburcun 3296 sayılı kanuna göre bütün hakları mahfuz tutulmak şartile Hatay gitmesine izin verilmesi... onanmıştır" deniliyor.

Muhsin Batur ne demişti

Türk Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, Dersim Harekatı sırasında bölgede yaklaşık iki ay görev yapmış, 1986 yılında yayımladığı 'Anılar ve Görüşler' kitabında Dersim'de görev yaptığı sürede yaşadıklarını yazmaktan çekinmişti. Batur bunun için okurlarından özür dahi dilemişti. Batur'un yazmaktan imtina ettiği olaylar nelerdi. Bu olaylar bir sır perdesi olarak kalsa da geride kalan birçok belge bize harekat hakkında geniş bilgi veriyor. Belgelerde dikkat çeken bir diğer anekdotta Elazığ olarak bilinen ilin belgelerde Elazîz olarak geçiyor olması.




En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve mânasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.
Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi… Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşı -sında sigara içilmesi… Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı… Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk… Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum… Ve buna benzer daha neler, dalıa neler!..
Cesetleri değil, mânaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000, çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin mânası üzerinde ebedî idam karari verecektir?
Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk… Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat’a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlanndaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil’in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlama ya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor:
“- Sizi de onun yanına götüreceğiz!”
Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarnin yanına gönderilmişlerdir.
Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor:
“Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!”
Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınlari gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak’a, bana, 1944 yılında, Eğridir’de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen Amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)
Yusuf Cemil’in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakılmıştır. Öldürülenler arasında, Elâzığ’da askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvviyet ve izin kâğıdını da gösterebileceğini söylediği halde derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlarla berabır, kurşunlanıyor.
Hozat’ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım… Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika’ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi
Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü’nün iki çocuklu karısı Şirin Hatun’la evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükûmetle de bazı taahhüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyorlar.
Muamele biter bitmez “Seni Hozat’tan çağırıyorlar!” diyerek,onu, mahfuzen yola çıkariyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alâkalı idare âmiri arasında taksim ediliyor.

Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyla birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın, evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmiş ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:
“- Yetişin, evimize eşkiya girdi!..”
Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor.
Bu arada Hozat’ın Zımbık köyünde (Şekspir)in hayaline bile taş çıkartacak, bir vak’a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu âletle (süngü) öldürülüyor.Oldurulen kadinlar arasinda biri doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sag olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar,emzirtip büyütüyorlar ve ona “Besi” adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşimaktadır.

(24 yil evvelki Büyük Doğu ‘lardan)

Hozat’ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elâzığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakya’ya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı âkıbete mahkûm edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.

Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta… Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır.Vazivet birden haber aliniyor.
Cocuklarin oldurulmeleri emriveriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingenelerden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor.
Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmustur.
Celâl Bayar’ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak’in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularimizin hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu’yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir.
Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğuııun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.

YECUC VE MECUC KİMLERDİR ? NEZAMAN VE NERDE?



Yecüc ve Mecüc Ahir Zamanda Ortaya Çıkacaktır

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in hadislerinde ahir zamanın ne zaman ve ne şekilde başlayacağını ortaya koyan yüzlerce alamet haber verilmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde, Peygamberimiz (sav)’in 14 yüzyıl önce haber verdiği ahir zaman alametlerinin birbiri ardına gerçekleşmesi, iman sahiplerinin asırlardır bekledikleri büyük müjdelerin yaşanmakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Ahir zamanın bu müjdeleri, Allah’ın mübarek elçisi Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci kez gelecek olması ve 21. yüzyılın büyük müceddidi Hz. Mehdi ile birlikte Deccal’in fitnesini ortadan kaldırıp İslam ahlakını yeryüzünde hakim kılmalarıdır.

Bu yazıda üzerinde duracağımız konu ise Peygamber Efendimiz (sav)’in kıyamet alameti olarak bildirdiği “YECÜC VE MECÜC”dür. Kim oldukları, ne zaman ortaya çıkacakları ve ne şekilde ortadan kaldırılacakları asırlardır büyük bir merak konusu olan Yecüc ve Mecüc hakkında bugüne kadar birçok kitap ve makale yazılmıştır. Ancak, Hıristiyanların Kutsal kitabı İncil’de ve Yahudilerin Kutsal Kitabı Tevrat’ta “GOG ve MAGOG” olarak anılan Yecüc ve Mecüc hakkında en doğru bilgileri Kuran ayetlerinden, Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinden ve değerli İslam alimlerinin eserlerinden edinebiliriz.

Yecüc ve Mecüc’ün bozgunculuğunu geçmişte Hz. Zülkarneyn’in yaptığı sed engellemiştir

Allah Kehf Suresi’nde Yecüc ve Mecüc hakkında şu şekilde bildirmektedir:

Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten YE'CÜC VE ME'CÜC, YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARIYORLAR, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)

Ayetlerde Yecüc ve Mecüc’den, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran bir kavim olarak bahsedilmektedir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de bir sözünde “Ye'cüc ve Me'cüc, ehl-i garet (yağmacı, çapulcu) ve fesad (arabozucu) ve ehl-i hadaret ve medeniyete ecel-i kaza (medeni olanlar ve medeniyet için elinden kurtulunması mümkün olmayan) hükmünde iki taife-i mahlukullahtır (Allah’ın yarattığı iki topluluktur)...” 1 şeklinde buyurmaktadır.

Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçle yardım edin de, SİZİNLE ONLAR ARASINDA SAPASAĞLAM BİR ENGEL KILAYIM."

"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."

Böylelikle, NE ONU AŞABİLDİLER, NE ONU DELMEYE GÜÇ YETİREBİLDİLER. (Kehf Suresi, 95-97)

Ayetlerde bildirildiğine göre, Hz. Zülkarneyn kendisinden yardım isteyen kavme iki dağ arasında, sağlam bir sed yaparak yardımda bulunmuştur. Bediüzzaman bu seddi “Müfsidlerin (fesat çıkaranların) def’i Şerleri (kötülüklerine mani olmak) için bir redm-i azim ve cesim (her tarafı tamamen kapalı büyük) bir duvardır.”2 sözleriyle tarif etmektedir.

İnsanlara zulmeden, bozgunculuk çıkaran Yecüc ve Mecüc kavmini engellemek için Hz. Zülkarneyn’in yaptığı muhkem sed, sözkonusu fesatçı topluluğun zulmünü durdurmuştur.

“Hz. Zülkarneyn’in seddinin yıkılması” kıyamet alametidir

Yecüc ve Mecüc’den Enbiya Suresi’nde de bahsedilmektedir. Bu ayette ise Kehf Suresi’nde bildirilenden daha sonraki bir döneme işaret edilmekte, Yecüc ve Mecüc "bir kıyamet alameti olarak” zikredilmektedir. Kıyamet öncesi dönemde, Kehf Suresi’nde bildirilen sed yıkılacaktır. Allah Kehf Suresi’nde şu şekilde buyurmaktadır:

Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. RABBİMİN va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır." (Kehf Suresi, 98)

Hz. Zülkarneyn’in seddinin yıkılması ile ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Bediüzzaman’a göre bu rivayetlerin hepsinin ortak noktası “seddin yıkılmasının bir kıyamet alameti” olarak kabul edildiğidir.

Nitekim Üstad Muhakemat isimli eserinde “Emr-i İlahi (Allah'ın emri) geldiği vakit sed harab olacaktır...”3 ve “SEDDİN HARABİYETİ KIYAMETE ALAMET OLUR” 4 şeklinde buyurmuştur.

Kuran'da bildirildiğine göre sed yıkıldığında Yecüc ve Mecüc her tepeden akın edecektir:

YECÜC VE MECÜC(ÜN SEDLERİ) AÇILDIĞINDA, ONLAR HER BİR TEPEDEN AKIN EDERLER; GERÇEK OLAN VAAD YAKLAŞMIŞTIR, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 96-97)

Ayetlerde “gerçek olan vaad yaklaşmıştır” şeklinde bildirilerek, kıyamet saatinin yaklaşmakta olduğu haber verilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de bir hadisinde “On alamet zuhur etmedikçe kıyamet kopmaz: Güneş’in batıdan doğuşu, Duman, Dabbe, Yecüc-Mecüc, Meryem oğlu İsa’nın inmesi, üç (büyük) zelzele...“ 5 şeklinde buyurmuştur.

Yecüc ve Mecüc, Moğol, Tatar ve Mançu gibi kavimlerden oluşmaktadır

Yecüc ve Mecüc’ün kim oldukları ile ilgili Bediüzzaman açık bilgiler vermiştir. Bediüzzaman ayetlerde haber verilen Hz. Zülkarneyn'in sed inşa ettiği bölgeyi Himalayalar'da bir bölge olarak yorumlamakta, Hz. Zülkarneyn'in "...Hind ve Çin’deki akvamı mazlumeye (mazlum kavme) tecavüzleri durdurmak için o Himalaya silsilelerine (sıradağlarına) yakın iki dağ ortasında uzun bir sed yaptığı ve o akvam-ı vahşiyenin (vahşi kavmin) kesretle (çoklukla) hücumlarına çok zaman mani (engel) olduğunu..."6 hatırlatmaktadır.

Bir diğer sözünde ise Yecüc ve Mecüc’ün Moğol ve Mançu kökenli, Asyalı bir kavim olduklarını bildirmektedir:

... Ye'cüc ve Me'cüc namı (ismi) verilen Mançur ve Moğol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa'yı herc-ü merc (altüst, karmakarışık) ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber (altüst) edeceklerine işaret ve kinayedir (üstü örtülü sözdür).7

13. yüzyılda çok büyük bir imparatorluk kuran Moğollar, dünya tarihinin en vahşi ve barbar ordularından biri olarak bilinmektedirler. Moğol ve Tatarlardan oluşan bu yağmacı ordunun başında, önce Cengiz Han ve ardından da oğlu Hülagu çok büyük katliamlar gerçekleştirmiştir. Tarihi kaynaklarda bildirildiğine göre onlar, önlerine çıkan herşeyi yağmalayan, talan eden, kadın-çocuk demeden herkesi katleden bir topluluktu. Anadolu topraklarına ayak bastıklarında Sivas’ta, Kayseri’de, Tokat’ta yüzbinlerce insanı katlettiler. İstila ettikleri bölgelerdeki tüm camileri, kütüphaneleri, medreseleri yakıp yıktılar. Buhara, Semerkand, Herat gibi yerlerdeki tüm sanat eserlerini yağmalayıp, ortadan kaldırdılar. Tarihi kaynaklara göre bazı şehirlerde milyonlarca insanı, kedi ve köpeklere varıncaya kadar bütün canlıları katlettiler.8 Mançu ırkı da aynı Moğollar gibi barbar, savaşçı, göçebe bir ırktı ve birçok ülkeyi istila etmiş, büyük katliamlar gerçekleştirmişti. Bediüzzaman, eserlerinde, Moğol ve Mançu ırkının ahir zamanda ortaya çıkacak olan Yecüc ve Mecüc’ün ataları olduklarını haber verir. Bediüzzaman’ın konuyla ilgili bir diğer sözü şu şekildedir:

Hatta rûy-i zemînin (yeryüzünün) en meşhur seddi ve kaç günlük uzak bir mesafe tutan Sedd-i Çini (Çin Seddi) Kur'an lisaniyle Yecüc ve Mecücün ve tabîr-i diğerle (başka bir ifadeyle) tarih lisanında Mançur ve Moğol denilen ve âlem-i beşeriyeti (insanlığı) kaç defa zîr-ü zeber eden (altüst, darmadağın eden) ve Himalaya Dağları'nın arkasından çıkan ve şarktan garbe (doğudan batıya) kadar harab eden akvâm-ı vahşiye (vahşi kavim) ve garetkâr (yağmacı, çapulcu) milletlerin...9

Bediüzzaman’ın bu sözlerine göre Yecüc ve Mecüc;

• Moğol, Mançu ırkındandır.
• Daha önce Avrupa ve Asya’yı ele geçirip, doğudan batıya kadar her yeri harap ettikleri gibi ahir zamanda da dünyayı altüst edeceklerdir.
• Himalaya Dağları’nın arkasından çıkacaklardır.
• Saldırgan, yağmacı bir topluluktur.
• Hz. Zülkarneyn, mazlum halkları korumak için iki dağ arasına yaptığı sed ile bu topluluğun saldırılarını durdurmuştur.

Deccal, Yecüc ve Mecüc’e zemin hazırlayacaktır

Ahir zamanın anlatıldığı hadislerde, yeryüzünde kötülüğü organize edecek, insanları din ahlakından uzaklaştıracak, kargaşa ve bozgunculuğa neden olacak Deccal'in çıkışı da, kıyametin büyük alametlerinden biri olarak haber verilmektedir. Son dönemlerde başta İslam alemi olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan kargaşa, çatışma ve anarşi Deccal'in ortaya çıkışının yaklaştığının göstergelerinden biridir. Bu dönem bir hadiste "... (O sırada) fitneler, karışıklıklar, ihtilaller çok olur da insanlar birbirlerini öldürürler. İnsanlar kendi canlarına kıyarlar ve yeryüzünü belalar kaplar."10 şeklinde tarif edilmektedir.

Hadislerde haber verilen bilgiler, Deccal'in, yeryüzünde karışıklığı ve zulmü teşvik edeceğini, hatta organize edeceğini göstermektedir. Sürekli kan dökülmesi, insanların katledilmesi, savaşlarda masumların öldürülmesi, düzenin bozulması, terörün neden olduğu korku ve tedirginlik Deccal'in teşvikiyle yaygınlaşmaktadır. Deccal'in tam anlamıyla ortaya çıkmasıyla bu olayların şiddetinin daha da artacağı hadislerde bildirilmektedir. Deccal'in yeryüzünde bozgunculuğu yayarak Yecüc ve Mecüc’e de zemin hazırlayacağını, Bediüzzaman bir sözünde şu şekilde belirtmiştir:

... Büyük Deccal, şeytanın iğvası (telkinleri) ve hükmüyle şeriat-ı İseviyenin ahkamını (İseviliğin hükümlerini) kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini (sosyal hayatlarını) idare eden rabıtaları (birleştiren unsurları) bozarak anarşistliğe ve Yecüc-Mecüc'e zemin hazır eder...

Bediüzzaman bu sözünde;

• Deccal’in şeytanın telkinlerine ve kurallarına göre hareket edeceğine;
• Hıristiyanlığın hükümlerini ortadan kaldıracağına;
• Hıristiyanları birbirlerine bağlayan unsurları bozacağına;
• Bu yaptıklarının Hıristiyan toplumlarda anarşizme, kargaşaya, bozgunculuğa yol açacağına;
• Hepsinin neticesinde ise Yecüc ve Mecüc’e çok uygun bir zemin oluşturacağına, kendisi de anarşist ve bozguncu olan Yecüc ve Mecüc’ün bu kaos ortamından faydalanacağına dikkat çekmektedir.


Yecüc ve Mecüc bir insan topluluğudur

Kuran ayetlerinden ve hadislerden Yecüc ve Mecüc’ün insan oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde bu konuyla ilgili ortaya konan bazı deliller şunlardır:

• Hadislerde bildirildiğine göre, "Hz. Adem’in soyundan gelmektedirler."11
• Peygamberimiz (sav) “Birer, ikişer karış boyundadırlar, en uzunları üçer karıştır...”12 hadisiyle onların kısa boylu olduklarına işaret etmiştir. “Bir iki karış boylu” ifadesi kısa boylu anlamına gelen bir teşbih olarak kullanılır.
• Küçük gözlü, geniş yüzlü, kumral saçlı bir kavimdir: “Siz devamlı düşmanla savaşacaksınız; hatta yüzleri geniş, gözleri küçük, saçları kumral Yecüc ve Mecüc ile de savaş yapacaksınız...” 13
• Hadislerde bildirildiğine gibi, "Fesat çıkaran bir topluluktur." 14
• 22 kabileden oluşan bir topluluktur: “Yecüc ve Mecüc yirmi iki kabileden ibarettir.” 15

Yecüc ve Mecüc anarşist, saldırgan ve zalim bir topluluk olacaktır

Bediüzzaman Yecüc ve Mecüc’ün ideolojisini eserlerinde çok hikmetli şekilde açıklamaktadır. "Anarşizmin insanları dehşetli ve gaddar canavarlar" haline getirdiğini söyleyen Bediüzzaman, aynı sözün devamında Yecüc ve Mecüc’ün anarşist karakterini şu şekilde tarif etmektedir:

Anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak. Ve o şeraite muvafık (şartlara uygun) insanlar ise, Çin-i Maçin'de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acaib-i seb'a-i âlemden (Dünyanın yedi harikasından) birisi bulunan Sedd-i Çinî'nin (Çin Seddi’nin) binasına (inşasına) sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir...16

Ve Yecüc Mecüc ise, Çin-i Maçin'de bulunan Mançur ve Moğol ve Kırgız ve her tarafta bulunan anarşistler ve sosyalistlerin müfritleri olan (aşırıya kaçan) komünistlerdir." 17

Anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insaniyet seciyelerini (insanın karakterini, huyunu) canavar hayvanların seciyesine çevirir. Âhir zamanda gelecek Ye'cüc ve Me'cücün komitesi (heyet, alt kurul), anarşistler olduğuna Kur'an işaret ediyor.18

Bediüzzaman’ın açıklamalarından şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

• Yecüc ve Mecüc anarşist bir düşünce tarzı benimseyecektir. Bediüzzaman’ın "... Hattâ şimdi de komünistlik İçindeki anarşistin ehemmiyetli efrâdı (önemli fertleri) onlardandır."19 sözüyle de vurguladığı gibi, Asya ırkçılığıyla komünist düşünceyi harmanlayan Yecüc ve Mecüc, diğer ırklara yönelik çok büyük bir vahşet ve nefret politikası izleyecektir.
• Moğol ve Mançuların dışında, Asyalı bazı cahil kitlelerin de Yecüc ve Mecüc’ün tarafına geçip, “ırkçı bir anlayış içinde” onlarla birlikte hareket etmeleri muhtemeldir.
• Bediüzzaman’ın "...Kıyamete yakın yine anarşistlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zir-ü zeber (insanlık medeniyetini altüst, darmadağın) edecekler...“ 20 sözüyle de dikkat çektiği gibi bu topluluk katliamdan ve güç gösterisi yapmaktan zevk alan barbar zalim bir topluluk olacaktır.

Yecüc ve Mecüc inkarcı bir topluluktur

Hadislerden Yecüc ve Mecüc’ün Allah’a iman etmeyen bir topluluk olduğu anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde şu şekilde buyurmuştur:

Mirac gecesi Allah beni Yecüc ve Mecüclerin yanlarına gönderdi; Onları dine davet ettim; kabul etmediler.. Onun için onlar, Adem ve İblis neslinden Allah’a asi gelenlerle birlikte cehenneme gireceklerdir.21

• Hadiste de bildirildiği gibi Yecüc ve Mecüc inkarcı bir topluluk olacaktır.
• Yine bu kavmin hadislerde ve Bediüzzaman'ın izahlarında haber verilen vahşetinden, barbar uygulamalarından, yağmalarından helal ve haram kavramına sahip olmayacakları anlaşılmaktadır.

Deccal ile Yecüc ve Mecüc Hz. İsa döneminde yok edilecektir

Hadislerde Hz. İsa’nın Deccal’i fikren mağlup edip, yok edeceğine dair birçok açıklama bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili bazı hadislerde şu şekilde buyurulmaktadır:

İşte o sırada Allah'ın düşmanı olan DECCAL MESİH, HZ. İSA'YI GÖRÜNCE TUZUN SUDA ERİMESİ GİBİ ERİR GİDER.22
... DECCAL ORTALIĞA FİTNE SAÇARKEN Cenab-ı Hak, MESİH MERYEM OĞLU İSA'YI gönderir... NEFESİNİ İDRAK EDEN her kafir mutlaka yok olur. İsa (a.s) Deccal ile Lüdd kapısında (Beytül Makdise yakın bir belde) karşılaşır ve ONU YOK EDER.23

Bediüzzaman da açıklamalarında Deccal’in insanlar üzerindeki aldatıcı etkilerinin Hz. İsa vesilesiyle kaldırılacağını şöyle açıklamaktadır:

Sihir ve manyetizma (telkin ve hipnoz yolu ile birini etki altına alma) ve ispirtizma (ölülerin ruhlarıyla görüşmek için yapılan faaliyetler) gibi istidraci (yalancı mucize) harikalarıyla kendini muhafaza eden (koruyan) ve herkesi teshir eden (büyüleyip etkisi altına alan) o dehşetli Deccal'i yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ancak HARİKA VE MUCİZATLI (mucize sahibi) VE UMUMUN MAKBULÜ (her insanın makbul gördüğü) Bir ZAT OLABİLİR Kİ, o zat, en ziyade alakadar ve ekser (tüm) insanların peygamberi olan Hz. İsa Aleyhisselam'dır.24


Üstad'ın da belirttiği gibi, Deccal birtakım yalan mucizelerle insanları kandırdığı, şeytanların desteğiyle hareket ettiği ve bazı olağanüstü işler yaptığı için, Deccal'in yenilmesi ancak Rabbimiz'in çeşitli mucizeler bahşettiği kutlu peygamberi Hz. İsa vesilesiyle olacaktır. Hz. İsa'nın Deccal'in fitnesini yok etmesi, Allah'ın izniyle, çok hızlı ve kolay olacaktır.

Hadislerde Hz. İsa’nın Deccal’in ideolojisinin tüm dayanaklarını da yok edeceği, onu fikren mağlup edip ortadan kaldıracağı anlatılmaktadır. O dönemde Deccal’in hazırladığı ortamda, Yecüc ve Mecüc de bozgunculuk çıkaracak, ve çeşitli toplumlara zulmedecektir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed hadislerinde, Yecüc ve Mecüc’ün yok edilmesinde Hz. İsa’nın dualarının vesile olacağını bildirmektedir. Bir hadiste Hz. İsa’nın Peygamberimiz (sav)’e Mirac sırasında şunları söylediği bildirilmektedir:

Yecüc ve Mecüc her tepeden saldırmaya başlarlar. Ve uğradıkları her suyu içip tüketirler, karşılaştıkları herşeyi bozup altüst ederler, bunun üzerine halk feryad ederek Allah’tan yardım diler. BEN DE (HZ. İSA) ALLAH’A DUA EDEREK Yecüc ve Mecüc’ü öldürmesini isteyeceğim. Bu duam kabul olacak ve yer onların leşleriyle pis pis kokacak. Ben Allah’a tekrar dua edeceğim. Allah da bir su gönderecek ve o su onları taşıyıp denize atacaktır.25

Hadiste de bildirildiği gibi Hz. İsa’nın duasını kabul eden sonsuz rahmet sahibi Rabbimiz, Yecüc ve Mecüc’ün soyunu ortadan kaldıracaktır. Hadislerde bu yokoluşun nasıl olacağı şu şekilde tarif edilmektedir:

Sonra Allahu Teala, Yecüc ve Mecüc'ü gönderir... Sonra Allah'ın peygamberi HZ. İSA ve arkadaşları ALLAH'A DUA EDERLER DE, Allah Teala düşman ordusu içinde deve ve davarların burunlarında olan BİR KURDU GÖNDEREREK ONLARIN HEPSİNİ, bir tek insanın ölümü gibi helak eder...26
Hz. İsa arkadaşlarıyla birlikte onların şerrinden kurtulmaları için Allah’a dua edecekler. Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler... ses ve sedaları çıkmaz olacak.27

Yecüc ve Mecüc’e musallat olacak olan hastalık hakkında hadislerde birçok bilgi verilmektedir:

Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler... 28
Müteakiben (ardından) Yüce Allah onların başlarına (bela olarak) boyunlarına ve kafataslarına koyun ve deve kısmının burun kurtlarını gönderir de bu kurtlar onların hepsini (bir anda) öldürüp helak eder.29
Sonra Allah Teala onların üzerine deve ve koyun cinsine ait burun kurdu denilen hayvanlar ve mikroplar yağdırır da bu mikroplar onların enselerinden yakalayıp hepsini öldürür...30

Bu hadislerden Yecüc ve Mecüc kavmine bir hastalığın musallat olacağı ve bu şekilde Yecüc ve Mecüc fitnesinin son bulacağı anlaşılmaktadır.

Peygamberimiz (sav) bir hadisinde "Yecüc ve Mecüc orduları da kimi kiminin üstüne bindirilmiş halde çekirge ölümü gibi öleceklerdir."31 buyurmaktadır. Yecüc ve Mecüc’ün ölümleri, çekirgelerin ölümlerine benzetilmektedir. Çekirgeler normal zamanda az sayıda iken, bir anda gelişip bulundukları yeri talan ederler. Ölümleri de aynı şekilde ani ve toplu olur. Yecüc ve Mecüc’ün ölümü de çok büyük bir ihtimalle bu şekilde olacaktır.

Allah, Yecüc ve Mecüc’e “DABBETÜ’L ARZ”ı musallat kılacak olabilir

Dabbe, Arapça’da hayvan ve canlı anlamlarına gelen, "Debbe" kökünden türemiş bir isimdir. "Debbe" hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlar ve haşereler için kullanılır. Bediüzzaman Risale-i Nur külliyatında Yecüc ve Mecüc’e musallat olan hastalığı “Dabbetü’l Arz” olarak yorumlamaktadır. Üstad bir sözünde Dabbetü’l Arz’ı şu şekilde tarif etmektedir:

O Dabbe bir nev'dir (tür, çeşit). Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye (hayvan topluluğu) olacak. Belki "bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi..." (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde (bedeninde) dişinden tırnağına kadar yerleşecek.32
...Allahu a'lem, o Dabbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak...

Bediüzzaman bu sözünde, Dabbenin tek büyük bir hayvan olursa heryere yetişmesinin mümkün olmadığına, bu nedenle de bir tane hayvan değil, bir hayvanlar topluluğu olduğuna dikkat çekmektedir.

„...’bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi...’ (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek...“

Bediüzzaman Sebe Suresi’nde yer alan ve Hz. Süleyman’ın asasını kemirdiği bildirilen “ağaç kurdu”na dikkat çekerek, Yecüc ve Mecüc’e musallat olan Dabbetü’l Arz’ın ağaç kurtları türünden bir hayvan topluluğu olduğunu belirtmektedir. Bediüzzaman'a göre bu dabbe, insanın vücuduna yerleşecek, dişinden tırnağına kadar vücudunun her zerresine ulaşacaktır. Bu yorumlara göre Bediüzzaman’ın Dabbetü’l Arz'ın bir virüs ya da mikrop türü olduğuna işaret ediyor olması da mümkündür.

Bediüzzaman, Yecüc ve Mecüc fitnesinin son bulmasına vesile olacak kurt hakkında da önemli yorumlarda bulunmaktadır. Üstad Yecüc ve Mecüc’ün "kafataslarına, boyunlarına ve enselerine musallat olan KURDU" şu şekilde yorumlamaktadır:

...Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana (azgınlığa) ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada (karışıklığa) ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen (inkar ve nankörlük yapan) insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber (darmadağın) edecek. 33

Bediüzzaman bu sözünde akıllarının başlarına getirilmesi gereken bir insan topluluğundan bahsetmektedir. Bu insan topluluğunun özelliği nedir:

1- Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana (azgınlığa) giden
2- Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada (karışıklığa) ve canavarlığa giden
3- Dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen (inkar ve nankörlük yapan) bir insan topluluğudur.

"Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen":

Deccal ve Yecüc ve Mecüc her türlü mukaddes değere düşman olan, saldırgan, inkarcı kimselerdir. İnsanları da fitneye düşürmeye çalışacaklardır. Allah’a karşı isyan edecek, her türlü azgınlığı teşvik edeceklerdir. Yecüc ve Mecüc ayrıca anarşist yöntemleri ile insanları fesat ve bozgunculuk çıkarmaya, dinsizliğe ve inkara yöneltecektir. Özetlemek gerekirse, insanlar bu ahir zaman fitnelerinin etkisiyle bilerek ve isteyerek ahlaksızlığa, küfre ve isyana yöneleceklerdir.

"...insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek...":

Rabbimiz bu ahirzaman şahıslarına "bir Dabbe" musallat edecektir. Bu sözden Dabbet-ül Arz’ın, Deccal'in fitnesinin tam yok olmadığı, Yecüc ve Mecüc'ün bozgunculuğunu sürdürdüğü, inkara ve sapkınlığa düşen insanların bulunduğu bir dönemde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen Yecüc ve Mecüc'ün toplu olarak ölümüne vesile olan da Dabbet-ül Arz veya benzeri bir hayvan olacaktır.


SONUÇ

Hem Deccal’in hem de Yecüc ve Mecüc’ün fitnesinin Hz. İsa tarafından ortadan kaldırılması tüm iman sahipleri için çok büyük bir müjdedir. Peygamber Efendimiz’in de bir hadisinde belirttiği gibi, “Hz. İsa ve müminler Yecüc ve Mecüc’den sonra senelerce yaşayacaklardır.”34 Bu, barışın, güzel ahlakın, huzurun ve güvenin hakim olduğu, çok güzel bir çağ olacaktır.

Günümüzde Deccaliyetin fitnesi dünyayı sarmış durumdadır. İnkarcı ideolojiler, ateizm, materyalizm, Darwinizm, ahlaki dejenerasyon ve savaşlar tüm insanları tehdit etmektedir. İnsanları din ahlakından uzaklaştırmak için çok geniş çaplı bir propaganda yürütülmekte, bozgunculuk her gün daha da artmaktadır. Bazı insanlar bilerek ve isteyerek, bazı insanlar ise farkında olmadan Deccal’in fitnesine kapılabilmektedirler.

Bu belalardan korunmanın tek çözümü ise insanların din ahlakına sarılmaları, inkarcı ideolojilerle fikri bir mücadele içinde olmalarıdır. Ahir zamanın bu döneminde Allah’ın dinini yaşama konusunda gaflet içinde olmak hiçbir müminin istemeyeceği bir durumdur. Çünkü bu durum, Bediüzzaman’ın bir sözünde ifade ettiği gibi “bilerek ve isteyerek” Deccal’in ve Yecüc ve Mecüc’ün fitnelerine destek olmak anlamına gelebilir.

İşte bu nedenle Müslümanların, Deccal’in oyununa gelmemek için şevkle, heyecanla din ahlakına sarılmaları gerekmektedir. Ahir zamanda gelecek olan Mesih Deccal’e karşı mücadele edip, onu fikren mağlup edecek, Yecüc ve Mecüc’ün de fitnesini ortadan kaldıracak olan Hz. İsa’ya ve Hz. Mehdi’ye en güzel desteği sağlayabilmek de ancak gereken hazırlığı önceden yaparak mümkün olacaktır. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz dönem bu iki mübarek insanı asırlardır bekleyen tüm salih iman sahiplerinin din ahlakını yaşamak ve insanlar arasında yaşatmak için güçlerinin sonuna kadar çaba sarf etmeleri zamanıdır.

NOTLAR
1 Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat, s. 66
2 a.g.e, s. 66
3 a.g.e, s. 66
4 a.g.e, s. 66
5 Kıyamet Alametleri, Müellif: Muhammed B. Resul Al-Hüseyni, Mütercim: Naim Erdoğan, Genişletilmiş 8. baskı, Pamuk Yayıncılık, s. 247)
6 Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, s. 101)
7 Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 463
8 http://www.yeniasya.org.tr/index.asp?Section
Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date
11.01.2002&TextID=390;
Konya Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mikail Bayram ile röportaj, http://members.tripod.com/kayacan_m/murat_soylesi_mevlana.htm
9 Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, s.100
10 Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, İmam Şarani, Bedir Yayınevi, s. 482
11 Kıyamet Alametleri, Müellif: Muhammed B. Resul Al-Hüseyni, Mütercim: Naim Erdoğan, Genişletilmiş 8. baskı, Pamuk Yayıncılık, s. 248
12 a.g.e, s. 249
13 a.g.e, s. 253
14 a.g.e, s. 257
15 a.g.e, s. 249
16 Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 463
17 Bediüzzaman ve Talebelerinin Mahkeme Müdafaları, s. 92
18 Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 519
19 Bediüzzaman Said Nursi, Siracünnur, s. 219
20 Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s. 359
21 Kıyamet Alametleri, Müellif: Muhammed B. Resul Al-Hüseyni, Mütercim: Naim Erdoğan, Genişletilmiş 8. baskı, Pamuk Yayıncılık, s. 251
22 Sahih-i Müslim, c. 4/2221; Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 444
23 İmam-ı Müslim, Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör, s. 104)
24 Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 592
25 İbn-i Mace, Fiten: 33
26 Sahih-i Müslim, 4/2251-2255; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 492
27 Kıyamet Alametleri, Müellif: Muhammed B. Resul Al-Hüseyni, Mütercim: Naim Erdoğan, Genişletilmiş 8. baskı, Pamuk Yayıncılık, s. 252)
28 a.g.e, s. 252
29 İmam Şa’rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 505
30 a.g.e, s. 506
31 a.g.e, s. 507
32 Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, s. 467
33 a.g.e, s. 467
34 Suyuti s. 93

SADDAM HİTLERİN OĞLUMU?

Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin hakkında inanılmaz bir iddia ortaya atıldı: "Hitler’in sevgilisi 20 Nisan 1937’de Saddam’ı doğurdu. Nazi ajanları hastaneyi basıp bebek Saddam’ı Tikrit’e götürdü." Bu iddialar önceki gün piyasaya çıkan “Reich’ın Oğlu” kitabının yazarı De Sales’e ait.


  Devrik lider Saddam Hüseyin hakkında ortaya atılan yeni iddia komplo teorisyenlerini bile dehşete düşürdü. ABD’de önceki gün çıkan bir kitap, Saddam’ın Alman diktatör Adolf Hitler’in gayrımeşru oğlu olduğunu iddia ediyor. J.P De Sales tarafından yazılan “Reich’ın Oğlu” adlı kitaba göre, 1936’da Hitler’in genç sevgililerinden biri hamile kaldı. Bundan Hitler’in bile haberi yoktu ancak Alman gizli servisi bu bebeğin “Führer” için sorun yaratacağını düşünerek, genç kızı doğum yapması için Beyrut’a kaçırdı. Bu sırada Alman ajan Reinhardt Hoffmann, Bağdat’ta Nazi yanlısı bir Arap genci olan Hayrullah Tulfa’yla pazarlık yapıyordu. Ajan, Tulfa’ya yüklü bir miktar para vererek, nisanda doğacak bebeğe iyi ve güvenilir bir aile bulmasını istedi. Tulfa da bu iş için nisanda doğum yapacak kızkardeşi Subha’yı önerdi. İŞTE İDDİAYI ‘DOĞRULAYAN’ 6 ÇARPICI KANIT
1- Saddam kendisi de defalarca babasını tanımadığını söyledi.
2- Babasız bir çocuk olarak dayısı tarafından büyütüldü. Dayısının Naziler’le bağlantısı çok uzun süre önce kanıtlanmıştı.
3- Baba ile oğlu şaşırtıcı derecede birbirine benziyor.
4- Ortadoğu’da babasız bir adam nasıl olur da, Almanya gibi süpergüçlerden yardım almadan büyük bir diktatör haline gelebilir.
5- Saddam Hüseyin hayatının her döneminde Alman ajanlar tarafından korunuyordu. BM ambargosu sırasında Alman şirketleri Irak’a iş yapıyordu.
6- Saddam Hüseyin’in Bağdat’taki sığınağını yapan Alman mühendis Karl Bernd Esser’in dedesi, Alman diktatör Adolf Hitler’in de sığınağını yapmıştı.


Hitler’in sevgilisi 20 Nisan 1937 günü Saddam’ı dünyaya getirdi. Tam yedi gün sonra Subha’nın doğum sancıları tuttuğunda, Nazi ajanları Beyrut’taki hastane odasını bastı. Annesinin kucağından zorla alınan bebek gece gizlice Tıkrit’te Tulfa ailesinin fakir gecekondusuna götürüldü. Bu sırada Hayrullah kızkardeşinin doğuracağı bebekle, ajanların getireceği bebeği kimseye fark ettirmeden nasıl değiştireceğini hesaplıyordu. Ancak hiç beklemediği bir şey oldu. Bebek ölü doğmuştu ve kızkardeşi de kan kaybından bilincini kaybetmişti. Bu fırsatı değerlendiren Hayrullah, kimseye fark ettirmeden bebekleri değiştirdi. Ölü bebeği de Alman ajanlar ortadan kaldırdı.
Saddam büyüyünce babasının Hüseyin el Macit olduğu ve doğum öncesinde kendilerini terk ettiği söylendi. Nazi sempatizanı ve aşırı milliyetçi militan olarak tanınan Saddam'ın ’dayısı’ Hayrullah, 1941 yılında İngilizler’e karşı yapılan Raşit Ali İsyanı’na katıldığı için altı yıl hapis yattı. Hayrullah, Saddam Devlet Başkanı olduktan sonra Bağdat Belediye Başkanlığı’na da atandı.

TARTIŞILACAK KİTAP

“Reich’ın Oğlu” adlı kitapta iki diktatörün birbiriyle kan bağı olduğu, Saddam’ın, Hitler’in sevgilisinden doğduğu savunuluyor. Nazi ajanlarının da her şeyi bildiği iddia ediliyor.

HİTLER’İN IRAK’A ARMAĞANI

Nazi Almanya’sıyla Irak yönetimi zaman zaman yakın ilişkiler kurmuştu. Adolf Hitler de 1932’de Irak Kralı Gazi’ye Mercedes LK500 model bir araç hediye etmişti. Şimdi Bağdat’ın kuruluş yıldönümü kutlamaları çerçevesinde sergilenen bu araç büyük ilgi çekiyor

BU BÖLGENİN ALTI DECCAL İÇİN Mİ HAZIRLANIYOR?



Hadislerde Hz. İsa'nın Deccal'i Beytü'l Makdis yakınlarında yok edeceği haber verilmektedir:

... Müteakiben Hz. İsa DECCAL'İ ARAR ve nihayet BEYTÜ'L MAKDİS'E (MESCİD-İ AKSA) YAKIN BİR YER olan Bab-ü Lüdd (Lüdd Kapısı) denilen mevkide yetişerek ONU YOK EDER.1
İsa (a.s) Deccal ile Lüdd kapısında (BEYTÜ'L MAKDİS'E YAKIN BİR BELDE) karşılaşır ve onu yok eder.2
Ortaya çıkarılan yeni tüneli fotoğraflarla ve video kayıtlarıyla belgeleyen El-Aksa Kurumu, tünelin Ayn Selvan bölgesinden başladığını, Hıristiyanlara ait bir vakıf arazisinin altından geçerek Mescid-i Aksa’nın güney surlarına doğru yöneldiğini bildirdi.


El-Aksa Kurumu yayınladığı bildiride, yüzlerce metre uzunluğundaki tünelin Mescid-i Aksa’nın güneybatı köşesine ve mescidin içindeki İslam Müzesi’nin altına kadar ulaşacağını öğrendiklerini söyledi.



Tünelin, Mescid-i Aksa’ya yönelik tehditlerin devam ettiğinin apaçık bir delili olduğunu ifade eden El-Aksa Kurumu, kazıların hedefinin Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine Süleyman Tapınağı’nı inşa etmek olduğunu açıkladı.


“Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırı sanki Yahudilere Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın işgalinin 40 yıldönümü hediyesi gibi” diyen El-Aksa Kurumu, İslam ülkelerini ile İslami kurum ve kuruluşları Mescid-i Aksa’nın geleceğini korumak için harekete geçmeye davet etti.



Mescid-i Aksa’nın çeşitli yöntemler kullanılarak yıkılmaya çalışılması ve bu doğrultuda yapılan kazı faaliyetleri birçok gazetede yer aldı.
Bu hadislerde haber verildiği gibi Hz. İsa'nın Deccal'i araması Deccal'in saklanacağının açık göstergesidir. () Yine bu hadislere göre Deccal Beytü'l Makdis yakınlarında bulunacaktır. Beytü'l Makdis şu anki Mescid-i Aksa'nın da içinde olduğu Harem-i Şerif'in bulunduğu kutsal alana verilen addır. Bu da Deccal'in faaliyet merkezinin Mescid-i Aksa ve çevresinde olacağına işaret etmektedir.
Bir başka hadise göre Deccal “kayalık bir mevkiden” çıkacaktır. 3
Nitekim Kudüs'teki Harem-i Şerif bölgesinin altı kayalık bir yapıdadır. Peygamberimiz (sav)'in üzerine basarak miraca yükseldiği sonradan üzerine Kubbet-üs Sahra'nın inşa edildiği kutsal kaya Hacer-i Muallak da burada bulunmaktadır. Hadiste bildirilen kayalık bölgenin Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Harem-i Şerif olması ve Deccal'in burada saklanıyor olması muhtemeldir.
Arazinin kayalık olması Mescid-i Aksa'nın altında istenilen şekilde alanlar oluşturulmasını sağlamaktadır. Bilindiği gibi Mescid-i Aksa'nın altında 1990'ların ortasından itibaren sürekli kazı çalışmaları yapılmaktadır. Mescid-i Aksa'nın bulunduğu alan Yahudilerin de geçmişte Hz. Süleyman'ın mabedinin bulunduğunu öne sürdükleri yerdir. Yahudilerin inancına göre Hz. Süleyman'ın mabedi kıyametten önce Mesih geldiğinde yeniden inşa edilecektir. Deccal'in bazı Yahudilerin inançlarını suistimal edip Hz. Süleyman'ın mabedini yeniden inşa edeceğini söyleyerek burada gizli bir mabed kurmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bu geçici bir durumdur.
Asıl hedefiyse Mescid-i Aksa'yı yıkıp sonra da sözde kendi İlahlığını (Allah'ı tenzih ederiz) ilan etmektir. ()
Kaynaklar
1. Sahih-i Müslim c. 4/2251-2255; İmam Şarani Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri Bedir Yayınevi sf. 491
2. Sahih-i Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal Saim Güngör
Pamuk Yayınları İstanbul s. 104
3. Sünen-i İbni Mace; İmam Şarani Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri Bedir Yayınevi sf. 493-494


yıl 1995 ---- Resülullah(s.a.v)'ın işaret buyurduğu ve Müslümanlar'ın Kabe'den önceki ilk kıblesi Mescid-i Aksa, 1967'den bu yana İsrail'in yani Yahudiler'in işgalinde. Hahamlar inançlarından, İsrailli yetkililer de bir fanatik tarafından saldırı olur endişelerinden dolayı Mescid-i Aksa'ya girmeyi Yahudiler'e yasak etmişler.

Mescid-i Aksa'nın 8 ayrı dış giriş kapısında Yahudi polisler ve Filistinli görevliler ortak görev yapıyor. İçeride ise güvenliği sadece 200 kadar Filistinli güvenlik görevlisi sağlıyor. Ellerinde sadece telsiz bulunan ve silahları olmayan görevliler, kapı girişlerinde Müslüman olduğunuzdan emin olmak için bazen, Kur'an'dan bir kısa süre okutturuyorlar. .



MESCİD-İ AKSA ÇÖKERTILMEK iSTENIYOR

Ne var ki, Yahudiler'in Mescid-i Aksa'ya giremiyor olması, Mescid-i Aksa'nın güvenlikte olduğu anlamına gelmiyor. Yahudiler, Müslümanlar için mukaddes olan bu mekanın altını kazı çalışmaları adı altında oyarak, bir şekilde çökertmeye ve kendilerince eskiden orada mevcut olan havralarını yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. Bunun için plan ve projeler bile hazırlamışlar.

Yahudiler'in bu konudaki çalışmalarını, Mescid-i Aksa'nın mihrap yönündeki penceresinden aşağı bakınCa r.aha tlıkla görebiliyorsunuz. 1517'de Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra, Kanuni Sultan Süleyman tarafından ördürülen surlarla, Yahudiler tarafından kutsal sayılan Ağlama Duvarı (Kotel) ve Mescid-i Aksa'nın kıbleye bakan köşelerinin kesiştikleri bu bölgede, çok sayıda buldozer ve hafriyat araçları çalışıyor. Bu kısım tam bir kazı alanına dönüştürülmüş.

Mescid-i Aksa'dan içeri fotoğraf makinası sokmak yasak olduğu halde, beraberimizde kontrol noktalarından geçirmeyi başardığımız fotoğraf makinasıyla bu kazı alanının görüntülerini çekmeye çalışırken, çok sayıda İsrail askerinin başlarında "beyaz gömlekli bir arkeologla" beraber Mescid-i Aksa'ya doğru ilerlediklerini gördük. İsrailli askerler başlarındaki 'beyaz gömlekli" ile beraber bir kapıdan Mescid-i Aksa'nın altına giriverdiler. Bir yandan hadiseyi yasak bir şekilde.. soktuğumuz makinalarla görüntüle'menin heyacanıni duyarken, diğer yandan İsrailli askerlerin Aksa'nın tam altına inmelerinin dehşetini ve şaşkınlığını yaşıyorduk.



ÇALIŞMALAR GIZLI YÜRÜTÜLÜYOR

Aksa'nın içinde namazlarını kılan Müslümanlar'ın bizlere söyledikleri "Bunlar bir gün bizi Aksa ile birlikte göçürecekler" sözleriyle, neyi kastetiklerini şimdi anlıyorduk. İsrailli, askerlerin Mescid-i Aksa'nın altına girişlerini gördükten sonra, onlarla aynı endişeleri paylaşmamak tabii ki elde değil. Mescid'den ayrıldıktan sonra, kazı çalışmalarının yapıldığı mahale inip, bilgi almak istiyoruz. Ancak, Müslüman olduğumuzu anlayınca, yaklaşmamıziı bile izin verilmiyor. Filistinli Müslümanlar da bu mahale giremedikleri için onlar da kazının hangi boyuta ulaştığı ve Mescid-i Aksa'nın altının ne kadarlık kısmının oyulduğunu" . bilmiyorlar.

Yahudiler, Mescid-i Aksa'nın altında Hz. Süleyman (a.s)'ın kabrinin ve yaptırdığı ilk mabedin kalıntıları olduğuna, Peygamber Efendimiz Ca.s)'in Mi"rac'a yükseldiği kayanın yer aldığı Kubbetü's Sahra'da da başka bir mabedlerinin bulunduğuna inanıyorlar. Bu sebeple içeri giremedikleri Mescid-i Aksa ve Kubbetü's Sahra'nın bulunduğu bu alanda, Romalılar zamanında yıKıldığını iddia ettikleri mabedlerini yeniden inşa etm,ek istiyorlar. Zaten, Yahudiler'in 'KoteJ' dedikleri ve önünde ibadet ettikleri "Ağlama Duvarı", Mescid-i Aksa'nın paralelindeki dış cephe avlu duvarlarından ibaret. Bu duvarın Hz. Süleyman (a.s) tarafından inşa edilen "havra"nın yıkılmasını önlemek için ataları tarafından destek olarak inşa edildiğini iddia ediyorlar. Yer altında da IS metre derinliği olduğuna inandıkları duvarın, her taşı Mescid-i Aksa' dan yana birer santim eğimli durumda. Bu duvarı kutsal mabedlerinin parçası olarak gördüklerinden, eski mescidlerinde ibadet eder gibi önünde durup ağlıyorlar.

Mescid-i Aksa'nın çevresinde yıllardır sürdürdükleri kazılarla, kendilerine aİt eski mabedin kalıntılarına ulaştıklarını belirterek, kendilerince Hz. Süleyman Mabedi'nin krokisini bile çıkartmışlar. Krokiye göre, gerek Mescid-i Aksa'nın gerekse Kubbetü's Sahra'nın yıkılması gerekiyor. Mescid-i 'Aksa'nın altında yürütülen kazılarla da, eski mabed hakkında daha fazla bilgi ve delil toplamak, Mescid-i Aksa'nın altını oyarak küçük bir sarsıntıyla çökmesini sağlamak gayesini güdüyorlar.

Bunun sebebi, Yahudiler'in direkt olarak Mescid-i Aksa'yı yıkmaya cesaret edememeleri. Selahaddin-i Eyyubi (r.a.) tarafından II 87'de Mescid-i Aksa'ya konan muhteşem minber, 1967 yılında çıkardıkları yangınla yok eden Yahudiler, İslam ülkelerinden beklenmedik bir tepki görmüşlerdi. Hatta, "minber yakma" hadisesi, bugün İKT olarak bilinen İslam Konferansı Teşkilatı'nın temellerinin de atılmasına vesile olmuştu. İslam ülkeleri ilk defa 22-25 Eylül 1969'da Fas'ın Rabat şehrinde 'bir araya gelerek "minber yakma" hadisesini görüşmüş, İsrail toplu olarak kınanırken, İslam Konferansı Teşkilatı'nın da kurulması kararlaştırılmıştı.



ISLAM ÜLKELERiNiN TEPKİSİNDEN KORKUYORLAR

İsrail, Mescid-i Aksa'ya karşı direkt bir saldırıda bulundukları takdirde, üzerlerine gelecek baskıyı göğüsleyememekten korkuyor. İslam ülkelerinin topyekün bir cephe,almasından, bölgede varlığının büsbütün tehdit altına girmesinden çekiniyorlar. Bunun dışında bölgede şimdilik barış isteyen İsrail'in, Filistinliler'in göstereceği tepkiyi göğüslemt!si de oldukça zor. İsrail, şu an bile cumalar da dahil olmak üzere Mescid-i Aksa ve İbrahim Camii gibi önemli ve mukaddes camiiere, belde dışından Müslümanlar'ın gelmesine izin vermiyor. Mescid-i Aksa'ya açıktan bir saldırı düzenleyemeyen İsrail, tarihi kazı yapıyor gibi göstererek, kendiliğinden çökecek bir hale gelmesi için uğraşıyor. Böylece, ülke olarak kendisini geri çekecek ve üzerine bir sorumluluk almadan hedefine ulaşmış olacak.



HıRISTIYANLAR'A DA BASKıLAR SÜRÜYOR

İsrail'in Müslümanlar'a baskısı sadece Kudüs şehrinden ibaret değil tabii. Ülke genelinde, İbrahim Camii, Hz. Davud Camii, Hz. Samuel Camii gibi kendilerince de kabul edilen peygamberlere ait makamların ve kabirlerin bulunduğu bütün camiiere el koymuş Yahudiler. Özellikle, 1967 işgali sonrasında buraları havralaştırarak Müslümanlar'a kapatmış. Ya da Hz.

Samuel Camii'nde olduğu gibi kazı bahanesiyle ibadete kapatıp havraya çevirmiş. Bunların dışında gerek Yafa'da, gerek Hayfa ve Taberiye'de Müslümanlar'a ait camiIerin kapılarına kilit vurulduğunu, bakımsızlıktan çökecek hale geldiklerini görmek mümkün.

İsrail içerisinde Müslümanlar gibi, Hıristiyanlar'ca da kutsal sayılan mekanlar var. Hz. İsa'nın çarmıhla gezdirildiğine inanılan, Via Dolorosa yani "çile sokağı" ve yine Hz. İsa'nın Hz. Mer

yem tarafından dünyaya getirildiği yer. olduğuna inanılan Beyt-i Lehm şehrindeki kilise gibi. Yahudiler, Müslüman lar'a uyguladıkları baskıları Beyt-i Lehm'deki Hıristiyanlar için de uyguluyodarmış meğerse. 1956'da Türki. ye'den Kudüs'e giden ve bugün de Beyt~i Lehm'in metropoliti olan Bolulu Agop. Sarkisoğlu, bize Yahudiler'i şikayet ederek onlardan "el aman" diyecek duruma geldiklerini söylüyor. Hıristiyanlar'ın kiliselerine gitmelerini Yahudiler'in engellediğini ifade eden Agop Sarkisoğlu, Kudüs'ün değişik mahallelerinde bulunan dindaşlarının da kendi aralarında ailevi görüşmelerinin dahi İsrail'in ilginç uygulamalarıyla inkitaya uğradığını kaydediyor. .